episode 13

636 94 15
                                    

"Kendimi onun yanında çocukmuş gibi hissediyorum."

"Nasıl yani?"

"Yani, özgürüm. Onun yanında istediğim her şeyi yapabiliyorum. Bana kızmıyor, garip garip bakmıyor veya benimle dalga geçmiyor. Ona ne yapsam ayak uydurup benimle çocuk oluyor."

"Bu çok güzel." dedi Jeongin büyüğüne parlak gözlerle bakarak.

"Bazen geceleri ikimiz de acıkıyoruz ve birlikte gidip mutfakta bir şeyler yapıp yiyoruz. Onunla cesaret edemeyeceğim şeylere cesaret ediyorum. Ona sorgusuz bir şekilde yaklaşabiliyorum ve o beni itmiyor Jeongin."

"Muhteşem. Yani onu hoş buluyorsun, öyle mi?"

"Öyle tabii. İlk duyduğumda neler demiştim, kaç gece kızmıştım babama ama sanırım teşekkür borcum var. Bana Chan gibi birini hediye ettiği için ona teşekkür etmeliyim. Yani etmem tabii ama öylesine söylüyorum."

"Chan'a teşekkür etmelisin bence. Sana iyi niyetli yaklaşmasa ve soğuk davransaydı o herkesin korktuğu Prens Seungmin hala buralarda olurdu."

"O hala burada Jeongin, o hep içimde. Ben ne kadar çabalasam da kibirli Prens Seungmin hala burada." deyip kalbini gösterdi.

"Bence gidecek. Ona da biraz zaman ver, üzerine gitme. Kendin ol sadece."

"Öyle mi diyorsun?"

"Tabii öyle diyorum. Tamam, insanların yanında ağırlığını koy ama bunu herkese yapma. Bak benimle ne kadar samimisin, bunu diğerlerine de gösterebilirsin. Chan hyung zaten biliyormuş bu yanını, bence diğer arkadaşlarına da göster."

"Anladım. Jeongin, arkadaşlarımla ve Chan'ın arkadaşlarıyla tanışmak ister misin?"

"Bilmem, eğer sorun etmezlerse."

"Etmezler, onlar o kadar iyi insanlar ki hemencecik tanışır arkadaş olursun."

"Peki o zaman, akşam yemeğinde görüşelim."

"Görüşelim. Benim gitmem gerekiyor." dedi ve arkadaşına gülümseyip odadan çıktı.

Seungmin sonunda içinde biriktirdiği duyguları birine anlattığı için huzurluydu, hafiflemiş hissediyordu. 'Demek ki birine içinde olan şeyleri anlatırsan huzur bulursun' diye geçirdi içinden. Yüzünden gülümsemesini silmeden etrafta gezmeye başladı.

Kütüphanenin kapısına gelince yavaşça kapıyı açtı ve içeriye girdi, rafların arasında gezinip herhangi bir kitabı aldı eline, sayfaları karıştırdı. Sayfalar hareket ettikçe burnuna dolan çiçek kokusuyla gözlerini kapattı ve derince nefes aldı. Kitapları açıp özellikle okurken daha çok zevk almak için çiçek kokularıyla süslediği kitapların sayfalarını çevirmek ve onları koklamak Seungmin için en huzur verici şeydi.

Aldığı kitabı yerine koyup birkaç kitapla daha uğraştıktan sonra ordan çıktı ve mutfağa ilerledi. Önüne gelen herkese selam veriyor ve oldukça büyük bir gülümseme sunuyordu. Herkes artık bir şekilde alışmıştı Seungmin'in bu haline ama yine de garip geliyordu. Sonuçta hızlı değişimler herkese göre değildir, herkes anında alışamaz her şeye tıpkı şu an yeni yaşamına alışamayan ve oldukça düşünceli bir şekilde yatağında uzanıp tavanı izleyen Chan gibi.

Chan'ın aklından binlerce şey geçti saniyeler içinde, Chan bunların hiçbirine yetişemedi. Başının ağrıdığını hissetti, çok düşünmekten olduğunu varsayıp yerinde dikleşti. Bunun hiçbir şeye fayda etmediğini ve hala bir şeyler düşündüğünü farkedince ofladı ve bacaklarını kendine çekip kafasının dizlerine koydu.

'Bütün bunları nasıl Seungmin'e söylerim?' 'Ya eski Seungmin yine gelirse.' 'Seungmim benden soğur ve toparladığım her şey daha berbat olursa.' 'Krallığa iyi bakamazsam ve ikisini birden kötüleştirirsem.'

"Gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum." deyip yerinden kalktı ve son çare olarak odasından çıkıp etrafta gezmeye başladı.

"O kadar dalgınsın ki biri boynuna kılıç dayasa farketmeyeceksin."

Chan arkadasından gelen seslw irkilip döndüğünde Changbin'i görüp durdu. Haklıydı arkadaşı, etraftaki koşuşturmacayı bile farkedememişti.

"Neyin var?"

"Kafam çok dolu, şu geçen gün anlattığım sorun yüzünden ve bir ton şey daha."

"Bak bunları bu kadar kafaya takarsan korktuğun başına gelir. Ayrıca bu kadar umursama, nasıl hissediyorsan öyle davran."

"Ya batırırsam."

"Toparlarsın. Adam öldürmüyorsun Chan, sadece hata yapıyorsun ki bu hataların hepsinin telafisi var. Bu yüzden biraz daha bu saçmalıkları kafana takma, eğer takarsan prens falan demem alırım bi güzel döverim seni."

"Demek o kadar güveniyorsun kendine, hm?" dedi Chan aklındaki şeyleri bir süreliğine unutarak.

"Tabii güveniyorum. Bir prense karşı yenik mi düşeceğim be?"

"Bak sen diyorsun, bir prense karşısın şu an."

"Yani? Sen de insansın bende ama ben senden daha güçlüyüm, istersen gel görelim kim güçlü."

"Görelim tabii." dedi ve arkadaşının üstüne atladı Chan.

İkili koca sarayın ortasında birbirini gülerek ordan oraya savuruyordu kendinlerine garip garip bakan gözlerle. Bir grup endişeyle izliyordu onları, gerçekten bir kavga var sanıyorlardı.

"Efendim, prens ve yardımcılarından biri kavga ediyor."

"Ne? Nerede?"

"Salonda."

Seungmin duyduğu şeyle hızla koştu ve salona çıktı, biraz ilerlediğinde gördüğü manzarayla dehşete düştü. Changbin ve Chan resmen birbirini ordan oraya savuruyordu fakat Jisung köşede kahkaha atarak onları izliyordu.

"Jisung, arkadaşların birbirini öldürecek neden gülüyorsun?" dedi endişeyle.

"Ne öldürmesi? Şakalaşıyor onlar."

"Ne?"

"Biz böyle anlaşıyoruz, en zevkli kısmı geliyor dikkatle izle."

Seungmin hiçbir şey anlamamış şekilde ikiliyi izledi. Gerçekten kavga etmedikleri gülüşlerinden belliydi aslında ama insan iki iyi arkadaşı uzaktan böyle görünce endişeleniyordu.

Bir süre sonra Changbin Chan'ı sırtına aldı çevirmeye başladı. İkili daha çok güldü. En sonunda ikisinin de başı dönünce dengelerini kaybedip yere yapıştılar.

Seungmin hızla ikilinin yanına yaklaştı ve sinirle onlara baktı.

"Napıyorsunu? Ya bir şey olsaydı?"

"Ama olmadı." deyip daha çok güldü Changbin.

"Ya olsaydı?"

"Seungmin, boşver olmadı işte. Seni de böyle döndüreyim mi?"

Seungmin olayı kavrayamadan yerden ayakları kesildi ve kendini Chan'ın sırtında buldu. Chan sırtındaki çocuğu sıkı sıkı tuttu ve döndermeye başladı. İlk başlarda Seungmin gerildiğini hissetti ama sonrasında hiçbir şeyi umursamadan gülmeye başladı. Onun kahkahasıyla Chan'da güldü. İkili bir süre sonra dengelerini kaybedip yere düşünce daha da çok güldüler.

"Bunu arada yapalım." dedi Seungmin kahkahaları arasından.

"Tabii." diye cevap verdi Chan.

Seungmin uzun uzun güldü, Chan'da uzun uzun onu izledi. Bir şey farketmişti, Seungmin'in gülüşü gerçekten dünya üzerindeki en güzel şeylerden biriydi.

"Yemek hazır efendim." diyen bir hizmetçi böldü gülüşmelerini.

İkili birlikte kalkıp yemeğe ilerlediler ve akşamın tadını birlikte geçirip arkadaşlarıyla eğlendiler.

.....
sonu kotu ama idare edin

su siralar biraz yogunlastim o yuzden yirmi bes dklik aralarimda anca bu kadar yazabildim..

two prince one kingdom | chanminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin