"İşte plan böyle."
"İstemiyorum." deyip hızla yerinden kalktı ve salona çıktı Seungmin. Ardına bakmadan koridorda ilerlemeye başladı.
Chan'da oflayıp peşinden koştu küçüğünün.
"Ben demiştim, Seungmin asla kabul etmez bunu dedim ama dinleyen kim." homurdanarak olduğu yere oturdu Minho.
Chan zorla da olsa küçük olana yetişip kolunu tuttu. Seungmin sinirle ona bakıp kolunu kurtardı ve ardına bakmadan bahçeye çıktı, atların olduğu kısma geçti ve atına binip uzaklaştı. Chan sadece ardından bakmayla yetindi çünkü ellerini tutan beden onu aldığı gibi ahıra çekti.
"Sen de kimsin?" dedi yüzü siyah bezle örtülü olan adama.
"Kim olduğumun önemi yok, sadece onun peşinden gitme. Gidersen ikiniz de ölürsünüz."
"Bırak da peşinden gideyim, ne saçmalıyorsun."
"Seungmin'e bir şey olmaz, burası onun krallığı. Sen kendine dikkat et, özellikle de şu kıçınızdan ayrılmayan yardımcı bozuntusuna. Ayrıca beni iyi dinle Christopher, sakın ama sakın Kim Ailesi'nden hiçbirine güvenme. Seungmin hariç."
Adam ellerini bırakıp hızla ahırdan çıktı. Chan ardından koşmak istedi fakat kendini toparlayıp dışarı çıktığında ortalıkda hizmetlilerden başka kimse yoktu. Derin bir nefes aldı, yaşadığı şeyi sindirebilmek için odaya gidip masaya oturdu ve düşünmeye başladı.
Bu sırada Seungmin atını bir ağaca bağlayıp gölgede dinleniyordu. Yan tarafından gelen çıtırtıyla dikleşti ve elini kılıcına attı, abisini gördüğü gibi derin nefes alıp sırtını tekrar ağaca yasladı.
"Ne o, abine de mi kılıç sallıyorsun?"
"Korktum."
"Hissettim. Her neyse, nerde o?" dedi.
Seungmin onun Chan'dan bahsettiğini biliyordu. Sabır dileyerek nefes alıp verdi.
"Sarayda, oturuyorlardı arkadaşlarıyla."
"Arkadaşmış, hizmetkarlardan arkadaş olmaz."
"Bunu sen mi diyorsun?"
"Diyorum tabii. Her neyse, planı unutma sakın. Kendine bağla sonra da işini bitir, aksi takdirde ikinizin birden işi biter." deyip ardına bakmadan ilerledi ve geldiği yönde kayboldu.
Seungmin kafasını eğip sinirle soludu. O başından beri reddettği planı kabul etmek zorunda olduğundan yerinde gerildi. Kalkıp atına bindi ve saraya ilerledi, atını bağlayıp içeriye gitti odasına girdi. Chan'ın düşünceyle bir şeylerle uğraştığını farketti. Gelip arkası dönük olan gence sarıldı.
Chan ilk başta sesleri duymadığını için yerinde titredi. Sonra burnuna gelen papatya kokusuyla huzurla kendini kolların arasına bıraktı.
"Özür dilerim, yaptığım çok saçmaydı. Ben kabul ediyorum teklifi, planı uygulayalım."
"Ne değiştirdi fikrini."
"Başka çaremiz olmaması. Düşündüm ve bunu yapmak zorunda olduğunuzu farkettim, sonra da koşa koşa geldim işte."
"Güzel, istersen bir şeyler atıştıralım."
"Olur ama farklı bir şekilde."
Chan anlamayarak baktı küçüğüne, Seungmin omuz silkip onu elinden tutup odadan çıkardı, mutfağa çekiştirdi. Chan asla itiraz etmeden gitti peşinden. İkili mutfağa girdiklerinde herkes saygıyla eğilip ne istediklerini sordular. Seungmin yardım gerektiğinden onlardan isteyeceğini söyleyip teşekkür etti ardından Chan'a dönüp onu ilerdeki sandalyeye oturttu, kendisi mutfakta bir oraya bir buraya koşturmaya başladı. Chan onu pür dikkat izledi, kafasına kazıdı tüm ifadelerini. Özleyeceğine emindi.
"Bitti." deyip yanına geldi Seungmin elinde zorla taşıdığı sepetle. Chan anlamayarak baktı ona.
"Piknik, çiçek bahçemde piknik yapalım istedim. Kötü mü düşünmüşüm?"
"Hayır, çok güzel düşünmüşsün." deyip parlayan gözleriyle güldü Seungmin'e.
Seungmin bununla birlikte heyecanlanıp, büyüğünün elini tuttu. İkisini mutfaktan çıkartıp bahçeye doğru götürdü, ardından kendi küçük bahçesine gelince cebinden anahtarını çıkarttı ve kapıyı açtı. İkisi girince de hızla yere örtüyü serip üzerine sepettekileri sermeye başladı.
"Otursana." dedi ayakta duran Chan'a bakıp. Chan dalgınlığını geçirip hemen küçüğünün yanına oturdu. Anda olup geleceği sonra düşünmeye karar verdi.
Seungmin sepette çıkardığı ekmekleri ortaya bıraktı, gülerek Chan'a baktı. Ardından ekmeklerden birini alıp önünde duran reçelden sürdü, Chan'ın ağzına uzatıp yemesini izledi.
Chan küçüğünün ona yaptığı şeyle şaşırdı ve gülümseyip hızlıca yedi ekmeği. Seungmin hiç durmadan bir ona verdi bir de kendi yedi, sonunda ikisi de şiştiklerini hissedip sepeti toparladıpar ve birbirinin kollarına uzandılar. Gökyüzünü seyrettiler uzunca. Sonunda Seungmin dayanamayıp sessizliği bozdu.
"Çok özlerim diye istemedim planı, sanırım bencillik ettim."
"Sorun olmadığını söyledim, artık umursama."
"Tamam ama bu çok özleyecek olmamı değiştirmez." yerinde dikleşip Chan'a baktı. Gözleri kapalıydı.
"Ben de çok özlerim ama bir süre katlanmak zorundayız."
"Olmasak, başka bir plan bulsak."
"Denedim, düşündüm. Yok başka plan."
"Of Chan, istemiyorum. Bencilsem de bencilim, içimde bir sıkıntı var."
"Seungmin, lütfen. Düşünmemiz her şeyi daha da zorlaştırır, sadece birbirimize odaklansak olmaz mı?"
"Pekala." deyip kabul etti sessizce ve yerine tekrar uzandı Seungmin. İçindeki huzursuzluğu zorla da olsa kenara attı.
Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında ikili içeriye geçip odalarına ilerlediler. Yemeğe çağırıldıklarında tok olduklarını, sadece odaya biraz meyve istediklerini söyleyip geçiştirdiler.
"Seungmin." dedi Chan arkası dönük camdan dışarıyı izleyen çocuğa yaklaşarak.
"Hm?" dedi Seungmin yerinden kıpırdamadan, hala başka bir çözüm olduğunu düşünüyordu.
"Biraz birbirimizle ilgilensek?"
"Yorgunum, yıkanıp uyurum." deyip ilerdeki banyoya girdi. Arkasında bıraktığı kalbi kırık Chan'ı umursamadı çünkü kendisi de oldukça kırgındı ki banyoya girdiği an gözünden dökülen yaşlar bunun en büyük göstergesiydi.
Chan bir şey yapamadı. Haklıydı Seungmin, başka yollar vardı belki ama bulamıyorlardı ya da ikisini tehlikeye sürüklemek istemiyorlardı. Tek mantıklı plan vardı, o da buydu.
Chan'ı ve onun arkadaşlarını ormanda avlanırken öldü göstermek.
of allam of bu fictekilerin cilesi bittigi gun kirk hafta parti vercm haberiniz olsn!!

ŞİMDİ OKUDUĞUN
two prince one kingdom | chanmin
Fanfictionseungmin ve Chan yıkılmaya yüz tutmuş iki krallığın asil prensleri ve tek veliahtları.