Bu seferki dövüş daha kısa sürmüştü.
Buna rağmen Leo kendini çok bitkin hissediyordu. Bir dövüşten çıkıp diğer bir dövüşe girmek iradesini sonuna kadar kullanmasını gerektirmişti. Güçlerini nasıl kullanacakları hakkında bilgilendirilmemişlerdi bile, onları elde etmeleriyle dövüşe girmeleri bir olmuştu.
Leo güçlerini nasıl kullanacağını bilmeyen biri olarak iki seferdir iyi idare ettiğini düşünüyordu. Arkadaşları da kendisi gibi gayet iyi gidiyorlardı. Brianna'nın sahip olduğu güç onlarınki gibi doğaüstü olmadığından kullanması daha kolaydı ve Brianna onları tek kelimeyle muhteşem kullanıyordu.
Tek sorun, arkadaşlarından daha bitkin düşmesiydi. Bunun haricinde Brianna sahip olduğu gücü en iyi idare edebilecek kişiydi.
Arkadaşlarının geçmeleri için kapıyı tuttuktan sonra o da içeri girdi ve onları takip etti. Asansörlere doğru gidiyorlardı ki Bay Corrony, yanında George ile beraber hızla karşılarına çıktı. Adamın çenesi gerilmişti ve kaşları çatılmıştı, endişeli görünüyordu.
"Çocuklar, iyi misiniz?" diye sordu adam. Sesinden adeta korku akıyordu. Leo, zavallı adamın bacaklarının gözle görülür biçimde titrediğini fark etti ve ona acıdı. Zoraki bir gülümsemeyle adama yanaştı, elini omzuna yerleştirdi ve onu biraz rahatlatmak istercesine sakin bir ses tonuyla konuştu.
"Biz iyiyiz, Bay Corrony. Bizi merak etmeyin. Siz iyi misiniz? Kötü görünüyorsunuz."
Aidan arkadaşlarının arasından geçerek onun yanına geldi ve elini adamın diğer omzuna koydu. Leo, o sırada mavi gözlerinde bir öfke parıltısıyla Aidan'ın her hareketini izleyen George'u fark etmişti. Çocuğun neden öfkeli olabileceğini bilmiyordu, şu an umrunda da değildi. Bay Corrony gerçekten kötü görünüyordu.
"İsterseniz sizi yukarı çıkaralım da odanızda biraz dinlenin, hiç iyi görünmüyorsunuz."
Bay Corrony, Aidan'ın bu önerisine sadece baş sallamakla yetindi. Adam, inanılmaz bir şekilde az önce olduğundan bin kat daha kötü görünüyordu. Neyi vardı? Leo'nun içi merak, endişe ve korkuyla doldu.
Leo adamın bir koluna, arkadaşı Aidan ise diğer koluna girdi ve onun asansörlere kadar gitmesine yardım ettiler. Bir ding sesi eşliğinde açılan kapılardan geçerlerken Brianna, "Ben gelmiyorum." dedi.
Aidan şaşkınlıkla arkasına, Brianna'ya baktı. Çocuğun altın renginde parlayan ela gözleri, kızın yemyeşil ve bitkin gözlerine kenetlendi.
"Neden?" diye sordu Aidan.
"Şey, yapmam gereken şeyler var. Merak etmeyin, işimi halleder halletmez döneceğim."
"Brianna, yalnız başına gitmen iyi bir fikir değil. Dışarısı o şeylerle dolu ve her an her yerde saldırıya uğraya-"
Brianna, Aidan'ın sözünü yarıda kesti ve sert bir sesle, "Başımın çaresine bakabilirim, Aidan. Ayrıca yalnız gitmem gerek. Dediğim gibi, beni merak etmeyin."
Son kelimeyi gereksiz bir vurguyla söylemişti. Brianna onlara gülümsedi, ardından arkasını döndü ve hiç tereddüt etmeden her köşesinde bir tehlike olan Seattle sokaklarına çıktı.
~
Aidan'ın gözlerinde öyle bir öfke vardı ki Gale onun her an birilerine alev topları fırlatmasından korkuyordu.
Yaklaşık olarak beş dakika önce Brianna, arkasını dönüp cam kapılardan dışarı çıkıp gitmişti ve Aidan o andan beri duygudan yoksun ifadesiz bir yüzle dümdüz önüne bakıyordu. Onun bu hali Gale'ı sinir ediyordu ve içini suratına bir yumruk yapıştırma isteğiyle dolduruyordu fakat Gale, ızgara olmak istemiyordu.