"Everything is blue
His pills, his hands, his jeans
And now I'm covered in the colors
Pulled apart at the seams
And it's blue"-
Gözlerimi açtığımda yeni doğmuş bebek gibi hissetmiştim kendimi, gece kendi kendime Minho'nun göğsünde kıvrılmış yatarken aldığım kararları gerçekleştireceğime dair kendime söz bile vermiştim. Bugün başlayacaktım, gerçekten. İlk önce şu okulu halleder sonra, daha sonra, hatta bayağı sonra ailemle konuşmaya giderdim, her ne kadar babam beni kesin bir dille sevgiden, mirastan ve bütün her şeyden men etse de annemle hala bir şansımın olduğunu düşünmek istiyordum.
"Günaydın." dedim kolumu karnına doğru uzatarak gerinirken. "Aptal yok mu? Gece başına saksı falan düştü de benim haberim mi yok?" dedi yanımdan kalkıp üstümde yerini alırken. Gözlerimi devirdim, aptal olduğu gerçeği ne yaparsam yapayım değişmeyecekti. "Aptalsın." Dişlerini göstererek gülümsedi, iki saniye sonra elleri karnımda beni gıdıklıyordu. Dizlerimi kendime bükmeye çalıştım ellerinden kurtulmak için ama çoktan kahkahayı basmıştım. "Ya hayır! Minho!"
"Aptal öyle mi? Tekrar söyle bakayım?" derken bir yandan da ellerimi engelleyerek parmaklarının hareketine devam ediyordu. Gülmemi durduramıyordum, böyle basit bir şeyde bile kontrolün elimde olmaması sinir bozucuydu benim için ama bunu Minho yaptığında hep daha farklı oluyordu. Kabullenebileceğim türden bir histi, rahatsız etmiyordu ve anın tadını çıkarabiliyordum. Bağımlılık gibiydi. "Tamam, sustum yapma artık!"
Elleri sonunda durduğunda o hâlâ üstümdeyken nefeslendim gözlerimi kapatıp, yine de otuz iki diş sırıtıyordum. "Biliyorum çok klişe falan ama yemin ediyorum çok güzelsin Jisung. Öpeyim mi bir kere?" Söyleyiş biçimi sayesinde bir tane daha kahkaha attım, uyandığım en güzel sabah olabilirdi sanırım. "Öp de döveyim seni, yavşak herif." dedim dalga geçerek. Manyak hoşuma gidiyordu bu hareketleri ama ne olduğu kesin olmayan ilişkimiz yüzünden diğer her şeyi çözsem bile bu konuda ne sikim yapacağım bir sır olarak kendini koruyordu.
Ah, yine dudaklarını hissettim, dün geceden beri seks dışında verdiğimiz masum öpücüklerin sayısı üç olmuştu. Üç kere varlığımı sorgulatmıştı bana. Karnımda duran ellerimi uzatıp mor saçlarına doladım bir hışımla, amacım canını yakmaktı ama sadece onunla yer değiştirmemizi sağlamıştı yaptığım. Saçlarına kıyamıyordum bir türlü, saçlarına makası yaklaştırırsa diye evrende var olan bütün makasların yok olmasını diliyordum. Ayrıca yaptığım ataktan sonra artık karnında oturuyordum, istese bedenimi kolayca üstünden atabilirdi ama benim yaptığım gibi o da teslim olmayı seçiyordu. Tehditlerimi zevkle dinleyip sadece ten temasımızın keyfini çıkarıyor gibi duruyordu. "Bir daha beni öpersen-"
"Ne? Beni öper misin?" dedi. Gözlerimi devirip kalktım üstünden. Bana böyle şeyler dediğinde içimde kıpır kıpır bir his baş veriyordu, kendi sınırlarımı aşmamak için ise kaçıveriyordum. "Kaldır götünü de git bir şeyler ye, nefesin kokuyor." Son kez de kapıdan çıkmadan önce hak ettiği "Aptal"ı da söyleyip dil çıkararak odama hazırlanmaya koştum. Sanırım değil, uyandığım en güzel sabahtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desire | Minsung
Fanfiction"Han Jisung, Lee Minho, gece gökyüzünde onlarla birlikte sabahlayan parlak cisimler ve durduramadıkları, her geçen gün daha da büyüyen birbirlerine karşı dolup taşan o aptal arzunun sürüklediği aşk..." Oh, he knows what I think about And what I thin...