"Are we daiting?
Are we fucking?
Are we bestfriends?
Are we something?
In between that, i wish we never fucked
And i mean that"-
Kollarımı göğsümde bağlamış masanın altında diğer dizimin üstüne attığım bacağımı sinirle sallarken üstümdeki gerginliği yan masadaki yarım saattir ağlayıp kafamı ütüleyen o küçük bıcırın hissettiğini bile biliyordum. Kafede beni görmüş tanıdığım tanımadığım herkes ne derece gergin ve huzursuz olduğumu anlamış olabilirdi ki az önce burada garson olarak çalışan Hyunjin'in masaya sorgusuz sualsiz bir papatya çayı bırakıp işine devam etmesi beni olduğumdan daha da sinirlendirmişti.
Özellikle "ona" sinirlenmiyordum, sinirim aptal kendimeydi. Şimdi bulunduğum durum ise yaptığım aptallıklara kesinlikle değmemişti çünkü o gittiğinden beri geçen 4 gün eşyalarımın yarısını topladığım evimde yalnız, onun odasına girmemek için kilitlediğim kapıya dayanamayıp iradesizin de teki olarak girip onun yatağında günlerimi geçirdiğim bir 4 gündü. Attığı mesajlar ya da yaptığı aramalar bir bok ifade etmiyordu çünkü bizim gibi şerefsiz adamların beceremediği tek şey de aramızdaki şeyin ne olduğunu anlamaktı.
Şaşırtmadı, kimseye güvenmemeliydim, ne pahasına olursa olsun bu kadar içimi açmamalıydım.
Yetmezmiş gibi gidecek yerim de yok zaten.
"Hyung, lütfen anlatır mısın artık? Ayrıldınız mı yani?" Jeongin'in ya da Hyunjin'in hiçbir şeyden haberi yoktu, bizi sevgili sanıyorlardı başından beri ve onlara anlatmak istemiyordum aslında bunları. Jeongin'in abisi olarak bellediği insanın gerçek yüzünü görmesi beni korkutuyordu. Ya o da bir anda yok olursa hayatımdan diye korkmadan edemiyordum çünkü sanki Minho gittikten sonra bir anda yeniden yalnız kalmıştım. Bu düşünce, iç çekip pozisyonumu değiştirerek masaya iki kolumu da koyup ona doğru biraz eğilmemi sağladı. "Jeongin, anlatacaklarım yüzünden benden uzaklaşma lütfen. Tamam mı?"
"Delirme, bana abilik yapan insana götümü dönecek kadar da aptal değilim." dedi gözlerini kısarken. Beni bir süreliğine gülümsetti, ardından da hiçbir şeyi atlamadan her şeyin başından başlayarak anlatmaya çalışmıştım. O haber yüzünden ailemden reddedilip ayrı yaşamaya başlamam, Hoyeon'la olan çıkar ilişkimiz, Minho'nun daireme gelmesi, aramızda yaşananların sansürlü hali, hayatımın berbatlığı üzerine Jeongin'e yardım etmeyi üstüme sorumluluk bellemem, Minho'ya beslediğim duygular ve güvenimin artık paramparça olması... Bir anda döküldüğüm bu şeyler bir süre onu şok ettiği için ağzını açamamış önündeki soğuk kahveden yudum yudum içmeye başlamıştı. Dudaklarımı gerginlikle dişlerken bir tepkisini bekliyordum. "Hyung... Sıçıp sıvayıp üstüne de çiçek dikmişsiniz diye yorumladım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Desire | Minsung
Fanfiction"Han Jisung, Lee Minho, gece gökyüzünde onlarla birlikte sabahlayan parlak cisimler ve durduramadıkları, her geçen gün daha da büyüyen birbirlerine karşı dolup taşan o aptal arzunun sürüklediği aşk..." Oh, he knows what I think about And what I thin...