Gözlerimi açtığımda oda karanlıktı Rüzgar kanepede uyuyakalmıştı. Onu uyandırmamak için yavaşça kalktım ve serumu askısından çıkarıp elime aldım fakat serum akmıyordu. Bende askısına geri taktım. Gücümü toplamıştım ama yine ayakta zor yürüyordum. Battaniyemi alıp Rüzgar'ın üzerini örttüm. Lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Geri döndüğümde sessizce camın önündeki tekli koltuğa oturdum. Serumu da yan tarafıma koydum. Rüzgar'ı izlemeye başladım. Artık evine gitmeliydi ve bende kendime kalacak bir yer bulmalıydım. Ona zorluk çıkarmıştım. Hayatımda hep yanlızdım. Hiç aile sevgisi görmeden büyümüştüm. Aile sevgisinin ne demek olduğunu bilmiyordum. Rüzgar'ın bir ailesi var mı? diye düşünmeye başladığımda Rüzgar'ın kıpırdandığını gördüm. Birden yüzü ter içinde kalmıştı. Hemen ayağa kalktım ve gidebildiğim en hızlı şekilde -yavaş yani, düzgün yürüyebilsem- Rüzgar'ın yanına gittim. Uyurken ağlıyordu. Kabus görüyor olmalıydı. Bir şeyler dediğini farkettim:
"Hayır, lütfen, lütfen." Onu uyandırmaya karar verdim. Dizlerimin üzerine çöküp
"Rüzgar uyan" diye seslendim. Uyanmadı. Omzundan tuttum.
"Rüzgar! Hadi uyan Rüzgar kabus görüyorsun!" Birden gözlerini açtığında korkuyla sıçradı.
"Ben burdayım Rüzgar merak etme. Sadece bir kabustu." Doğrulduğunda:
"Ayça! Sen niye kalktın?"
"Şimdi konumuz bu mu?" Ayağa kalktım serum askısıyla beraber ışığın olduğu tarafa doğru yürüdüm.
"Ayça senin yatman gerekiyor!" Omuz silktim ve ışığı açtım. Rüzgar'ın gözü hâlâ nemliydi. Yanına döndüğümde serum olmayan elimle göz yaşlarını sildim.
"Yüzünü yıkamak ister misin?" Diye sordum. Kafasını hayır anlamında salladı. Yanına oturdum.
"Neden beni uyandırmadın? Ve neden kalktın?"
"kaç saattir uyumuyordun bende uyandırmak istemedim." Düşünceli görünüyordu. Büyük ihtimalle kabusunu düşünüyordu.
"Anlatmak ister misin?" Diye sordum.
"Neyi?" Diye sordu. Bir noktaya takılı kalmıştı, orayı izliyordu.
"Kabusunu..." diye cevap verdiğimde gözleri o noktadan ayrılıp beni buldu.
"İstemiyorum"
"Peki sen bilirsin istediğin zaman anlatabilirsin dinlerim." Kafasını salladı.
"Artık yatağına geçmelisin." Dediğinde ısrar etmedim ve yatağa geçtim. Rüzgar ışığı kapatıp koltuğa geçti.
"Kaç saattir uyuyorum?" Dediğimde kafasını bana çevirdiğini bir gölge halinde gördüm oda karanlıktı.
"Uyumayacak mısın daha?"
"Uykum yok" dediğimde kalkıp yatağımın etrafında dolaştı ve köşedeki ışığı yaktı. Oda biraz aydınlanmıştı. Birbirimizi görebiliyorduk. Rüzgar tekrardan yerine geçti. Telefonunu açtıktan sonra:
"Saat şuan gece üç buçuk yani yaklaşık üçte uyudun desek on bir buçuk on iki saat falan uyumuşsun."
"Ne? O kadar fazla mı?"
"Dinlendin en azından"
"Sen ne zaman yattın?"
"Bir önemi var mı?" Omuz silkti.
"Var!"
"Bilmiyorum ki 3 saat falan uyumuşumdur herhalde."
"Rüzgar! Çok az uyumuşsun."
"Bana yetiyor"
"Yat uyu"
"Uyumayacağım"
"Ama çok az uyumu-" arkadan silah sesleri geldiğini duyduğumda sözüm yarıda kaldı. Rüzgar hemen yanıma geldiğinde ilk önce onun üzerine örtmüş olduğum battaniyeyi gelip benim üzerime örttü.
"Sakın korkma Ayça"
"N-nasıl, n-nerden geldi s-ses?" Silah sesleri devam ediyordu.
"Sakin ol, şimdi ben gidip camı kapatac-"
"Hayır!" Diye bağırdım.
"Gitme oraya kapatma camı" diye ekledim.
"Ama içeri kurşun girebilir."
"Ya sana gelirse, ne olur gitme" dediğimde pes etti.
"Tamam" sessizce beklerken tek gelen ses silah sesleri ve adamların bağırışlarıydı.
"Hastaneyi derhal bize teslim edin yoksa kötü olur." Dediğini duydum bir adamın.
"ele geçireceğiz hastaneyi" diye ekledi bir adam. Silah sesleri gelmeye devam ediyordu.
"Hastanenin içine gidelim" dedim.
"Adamlar orada olabilir gidemeyiz, ben şimdi kapıyı kilitleyeceğim."
"ama kurşunlar-"
"Yerden sürünerek giderim" dediğinde yere yatmıştı bile sürünerek ilerlerken hem onu izliyor hemde dışardaki seslere kulak veriyordum. Rüzgar kapıyı kilitleyip tekrar yanıma geldiğinde:
"İçeri kurşun girebilir gel yere oturalım daha korunaklı olur." Dedi.
"T-tamam" ayağa kalktığımda yatağımdaki yastığı yere koydu.
"Yastığa otur, yer soğuktur."
"Sen nereye oturacaksın?"
"Şu koltuktaki yastıkları koyacağım."
"Rahat edemeyeceksin,sen bu yastığı al"
Cevap vermedi ve koltuktaki yastıklarıı yere koydu, eline battaniyeyi aldı ve yanıma oturup üstümü örttü. Bende örtüyü alıp ikimizin birden üstüne örttüm.
"Gerek yoktu."
"Bence vardı." Dedim.
Silah sesleri artmıştı.
"Ben polisi arayacağım." Kafamı salladım. 155' i aradığında telefon üç saniye içinde açıldı, Rüzgar
"Merhabalar" diye hemen konuya girdi...
(2 dakika sonra)
"Hemen oraya ekipleri yönlendiriyorum" telefon kapanma sesini duyduktan sonra Rüzgar bana döndüğünde endişeli yüzünü gördüm.
"Niye burayı ele geçirmeye çalışıyorlar senc-" çok yakından bir ses geldi. N-ne? inanmıyorum ama şuan içeri bir kurşun girdi ve duvara saplandı. Şok olmuştum. Rüzgar'ın sesini duyuyordum ama ne dediğini anlamıyordum."Rüzgar beni sarstığında kendime geldim, yüzü çok endişeliydi.
"Ayça, iyi misin?"
"o n-nasıl oldu-u?"
"Bilmiyorum Ayça bilmiyorum lütfen sakin ol"
"Korkuyorum Rüzgar!" Dedim en kısık sesimle,
'Korkuyorum' kelimesine takılı kalmıştım söylemeye devam ediyordum ki ağlamaya başladım. Hıçkırıklarım silah sesleriyle karışıyordu. Bir desteğe ihtiyacım olduğunu düşündüm Rüzgar'a yaslanmak istediğimde yanlış anlaşılacağını düşünüp tam vazgeçiyordum ki Rüzgar anladı galiba bilemiyorum kollarını ona sarılmam için açtı. Gözlerine baktığımda izin verdiğini anladım ve kafamı göğsüne yasladım. Kollarıyla beni sardığında çok huzurlu hissediyordum. Ama korkuyordum hâla
"Biliyorum, Ayça. Korktuğunu biliyorum" Siren seslerini duyunca hıçkırıklarım durdu. Sadece ağlıyordum. Tekrardan o kurşunu gördüğümde sadece ona bakıyordum. Rüzgar:
"Şimdi gelecekler Ayça, buradan çıkmamıza az kaldı. Söz çıkınca sana pamuk şeker alacağım." Sadece gülümsedim ne cevap verdim ne de kafamı salladım. Rüzgar nereye baktığımı farkettiğinde kafamı narince tutup kendine çevirdi ve tekrar göğsüne -kurşunu göremeyeceğim şekilde- yasladı kafamı. Sıkıca sarıldı. Korkuyordum hemde çok korkuyordum. Titrediğimi hissettim. Bütün vücudum titriyordu. Rüzgar söylenmeye başladı:
"S*kerim ben o adamları, nerede kaldı bu polisler."
"Rüzgar sakin ol" dedim ama sesim öyle güçsüz çıkmıştı ki
"Özür dilerim"
"Sorun değil." Ardından bir ses duydum. Silah sesi ama silah sesinden sonra bir ses daha gelmişti. Kafamı kaldırmaya çalıştığımda Rüzgar kalkmama izin vermedi.
"Rüzgar ne oluyor?"
"Boşver sen" kafamı tekrar kaldırmaya çalıştım.
"Rüzgar bakmak istiyorum, lütfen" dediğimde serbest bıraktı. Kafamı kaldırdığımda içeri bir kurşunun daha girdiğini gördüm o da duvara saplanmıştı. Sakin kalmaya çalıştım. Derin bir nefes aldım ve yavaşça verdim.
"Ayça i-iyi misin?"
"Evet iyiyim, sen iyi misin?"
"İyiyim."
"Seninde korktuğunu biliyorum." Dedim.
"korkuyorum." Dedi.
"Bir şey olacak diye çok korkuyorum ya sana bir şey olursa?" Diye ekledi
"Kendine bir şey olacak diye korkmuyor musun?"
"Hayır"
"Neden ki?"
"Kendimi önemsemiyorum ama başkalarını -eğer düşmanım değilse- önemserim ben" omuz silkti.
"Kendini önemsemelisin Rüzgar"
"Önemli biri olsaydım önemserdim"
"Rüzgar, ben çok mu önemliyim sanki. Bana bir şey olacak diye korkuyorsun.
"Evet önemlisin!" Dediğinde hayretle Rüzgar'ı izliyordum. Silah sesleri azalmıştı ama halâ sesler gelmeye devam ediyordu. Gözümün önünden bir şey çok hızlı bir şekilde geçince donakaldım. Yine bir kurşundu ve yine duvara saplanmıştı. Rüzgar söylenmeye başladı:
"Hay s*keyim böyle işide, böyle şansıda başka oda mı yok s*ktiğimin kurşunu bizim odaya giriyor!" Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda siren sesleri daha yakından geliyordu.
Rüzgar:
"Ayça sakin olur musun? Dayan az kaldı polisler gelip bizi alacaklar."
"Nasıl sakin olayım? odaya kurşun yağıyor bildiğin! Dayancak gücüm kalmadı." Hıçkırıklarımın arasında zar zor konuşmuştum.
"Ne'olur dayan Ayça şimdi kendini bırakamazsın." Kafamı tekrardan yasladığımda kendimi bırakmıştım. Baygın bakışlarla kurşunları izliyordum. Rüzgar bana bir şeyler söylediğini duydum ama ne dediğini duyamıyordum.
Sanırım 5 dakika kadar geçmişti ve Rüzgar'ın yanımdan kalktığını hissetim gözlerim onu bulduğunda hissizce onu izliyordum. Kötü görünüyordu, kapıyı açıp koşarak yanıma geldi ve beni kucağına aldı bir şeyler söyledi ama duyamadım. Hastane sedyelerinden birini getirdiklerini gördüm. Rüzgar bir şeyler dedi ve beni sedyeye koymadı. Kucağında aşağı kadar taşıdı. Dışarı çıktığımızda bir sürü insan vardı. Gökyüzündeki belli belirsiz 1-2 yıldız gördüğümde gülümsedim. Ambulansların ve polis arabalarının ışıkları çok rahatsız ediyordu. Gözlerimi kapattım. Rüzgar beni sarstığında gözlerimi açtım. Yine bir şeyler dedi ve ben yine duymadım. Büyük ihtimalle gözlerini kapatma diyordu. Ama ışıklar çok rahatsız ediyordu, dayanmaya çalıştım. Sonra bir ambulansa bindik, Rüzgar beni sedyeye yatırdı. Beynimde silah sesleri yankılanıyordu.
"K-korkuyorum" diye fısıldadıktan sonra gözlerim kapandı.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Pamuk Şekerim
Novela JuvenilAyça mavi mi pembe mi?" "Ne? Ne alaka şimdi?" "Sadece cevap ver" "Ama ne için? Değişir çünkü" Rüzgar arabayı sağa çekip arabadan indi. Gözlerim onu takip ederken pamuk şekerciye doğru gittiğini gördüm. Gülümsedim. Rüzgar pamuk şekerciye parayı verip...