Uyanış

1.3K 21 5
                                    

''Bana ne bilirsin diye sorsalar, cevabım 'haddimi bilirim' derim''

Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s.)

∞∞∞

Uyanalı bir kaç saniye olmuştu sadece..

Kulaklarında ki uğultu belki de uyumadan taktığı kulaklığından dolayıydı.. Sağ eliyle alıp komodine bıraktı. Perdenin arasından güneş ışığı gözüne dokunuyordu, katlanmamak için doğruldu. Burnuna aniden, patates kızartma kokusu geldi, sevindi. Bu sevinç onu yatağından kaldırdı. Ayağa kalkınca hafifçe başı döndü, aç olduğundan olmalıydı.. Kendine gelince, hızlıca kapıya ilerledi, birden durdu. Telefonunu unuttuğu için yatağına dönüp yastığının yanından aldı ve tekrar kapıya yöneldi.. Odadan çıktı ve hızlıca merdivenlerden indi. Açlığı onu başından almıştı, dayanılmazdı. Mutfağa girişi hızlı olmalıydı ki annesi:

-''Yavaş evladım!'' diye haykırdı.

O annesini duymamıştı bile; beyaz peynir dilimini patatesin biriyle çoktan ağzına atmıştı. Annesi bu sefer:

-''Elini yüzünü yıkadın mı sen ?'' diye sorunca, kafasını hayır anlamında salladı.

Bunun üzerine annesi kolundan tuttu ve sandalyeden kaldırdı:

-''Ne el yıkamak var, ne de besmele! Oh, ne güzel dünya be. Yürü!'' dedi.

Üftade, lavaboya doğru yol aldı. Uyandıktan sonra lavaboya gidilmesi gerektiğinin gayet farkındaydı, lakin açlığına yenik düşmüş nefsine hakim olamamıştı bir an, bunun da farkındaydı..

Aynaya bakınca her zaman ki gibi gördüğüne kitlendi. Gök mavisi gözleri, ince kaşları, kumral saçları, beyaz teni; kısaca yakışıklıydı.. Kendine bakarken, 'elde edemeyeceğim hiç bir şey yok' diye düşündü.. Sol eliyle saçlarını önden arkaya taradı. Eli kafasının arkasına vardığında, kaşlarını kaldırdı, şaşırmış bir ifadeyle baktı bu sefer:

-''Evet, evet. Elde edemeyeceğim hiç bir şey yok.'' diye mırıldandı.

Lavabonun kapısı birden açılınca annesinin içeriye girdiği gördü. Ardından kapıyı kapatan annesi gülümseyerek, sessizce:

-''Tamam yakışıklısın anladık. Kime süsleniyorsun bakalım?'' diye sorgulaması Üftade'yi utandırdı:

-''Ya anne! Hiç sırası değil sabah sabah, lütfen.'' diyerek lavabodan çıkmak için kapının önünde set gibi duran annesine geçmek istediğini işaret etti. Annesi arkasından gülümseyerek geçmesine izin verince hızlıca mutfağa geçti. Çoktan masaya oturmuştu. Leyla da hemen sağ tarafında oturuyordu. Onun önünde bir fincan çay, kız kardeşinin önünde ise portakal suyu vardı. Hızlı yiyordu, annesinin onu defalarca uyarmasına rağmen aldırmıyor, hızına yetişilmiyordu. Kendisi de farkındaydı; edep kurallarını ezbere biliyordu, fakat işine geldiği gibi davranmaktan geri durmuyordu.

Kahvaltısını bitirip dişlerini fırçaladıktan sonra odasına çıkmış, dolabından ne giyeceğini seçerken karar vermekte zorlansa da kendinden emindi bir kere; ne giyse yakışırdı. Bunun bilincinde olarak rastgele bir gömlek seçti ve giydi. Aynanın karşısına geçince yine uzun uzun kendine bakmaya başladı. Kibirliydi. Bakılmayacak gibi değildi; çok yakışıklıydı.

Bugün on ikinci sınıfın ilk günüydü. Sadece on ikinci sınıfın değil, aynı zamanda yeni bir okula başlıyordu. Son sınıf olduğundan bu onu düşündürüyordu. Çünkü ardında üç yıl okuduğu bir okulu bırakmıştı. Yeni arkadaşlar, yeni ilişkiler, belki de yeni ayrılıklar onu bekliyordu. Bunlar kafasında yoğunlaşmış bir fırtına olarak esiyordu.

Adı ÜFTADEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin