Texting + düzyazı
Yaptığı hata yüzünden eşinden boşanmaya karar veren Jimin, Bay Jeon'un isteği üzerine bundan vazgeçer ve eşinin 6 aylık yurtdışına gönderilmesini kabul eder. Fakat geri döndüğünde birlikte kurdukları hukuk şirketini yönetmeleri ger...
/ You find a real thing instead. She'll patch up the tapestry that I shred. And you wont remember all my champagne problems./
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Benim yerime gerçek bir şey bulmuşsun. O benim açtığım yaraları kapatabilecek. Ve sen benim ufak tefek sorunlarımın hiçbirini hatırlamayacaksın.
Suits 9 part 2
"Buyurun bu kartı takabilirsiniz." Verilen kartın üzerinde ziyaretçi yazıyordu.
Öncelikli olduğu için bir odaya götürmüşlerdi onu. Müdür özellikle karşılamıştı kendisini. Sandalyeye oturarak getirilmesini bekledi beklediği adamın.
Önüne koyulan kahve fincanından bir yudum alırken kapı açıldı ve elleri kelepçeli adam girdi içeriye.
"Kelepçeleri çıkaralım mı efendim?" Gardiyanın kendisine sorduğu soruyu kafa işaretiyle reddederken dışarı çıkmasını bekledi.
"Hoşgeldin oğlum." Saçları dökülmüştü biraz. Jimin sarı saçlarını babasından almıştı. Cevap vermedi sadete gelmesini bekliyordu.
"Jungkook nasıl?" Masuma yatma. İlk hamle.
"İyi evimizde dinleniyor." Hamleyi soğukkanlılıkla savurdu. Babasını iyi tanıyordu.
"Aranız nasıl? İngiltereye gittiğini duydum."
"Geri geldi iyiyiz." Jimin ne olursa olsun tedbiri elden bırakmıyordu. Hiçbir şey vermiyordu eline. Bunu çocukken öğrenmişti. Jungkookla arasındakileri asla ona koz olarak vermezdi.
"Marcus nasıl?"
"O da iyi. Tansiyonu ile uğraşıyor ne fastfooddan vazgeçiyor ne de sağlığından." Yüz ifadesinin değişimini hissediyordu Jimin. Karşısındaki adam kozlarını kaybediyordu.
"Boşanma haberlerinizi gördüm. Jungkook'a geçmiş olsunumu ilet lütfen. İngilterede bir kaza atlattığını duydum." Ne kadar çirkin bir hamle. Yalan uydurmak tam karakterine göre.
"Yanlış duymuşsun." Güldü adam üstünlüğü sağlamıştı. Oğlunun her hareketini bilirdi.
"Jimin bunu gerçekten istiyorum. Güvenebileceğim sensin ve Jungkook'un karşısında tek sen dayanırsın. Gerçekten pişmanım ve yeni bir hayata başlamak istiyorum. Lütfen oğlum. Davayı düşüremesen bile bari süresini azaltmaya çalışırsın." Jimin normalde olsa buna inanırdı. Gülerek elindeki kağıtı çıkardı. Jungkook'a yazdığı mektuptu.
"Davanda yer alacağım. Avukatların başında." Adamın keyfi yerine gelirken devam etti.
"İddia makamının başında sana bu cezanın iki katı kararı çıkana kadar bıkmayacağım. Şimdi kimi seçiyorum gör bakalım." Sandalyeden kalkarak hızlıca dışarı çıktı hapishaneden.
Jimin: Nerdesin?
Jungkook: Babam bu soruyu bu kadar sormuyor.
Jimin: Çok komiksin.
Jungkook: Öyle diyorlar.
Jimin: Jungkook.
Jungkook: Ee ne yaptın?Cehennemde 7 dakika nasıl geçti?
Jimin: Şeytan imaların gittikçe yaratıcı olmaya başlasa da bana da şeytan dediğinin farkındasın değil mi?
Jungkook: Şeytan sana hakaret olur bebeğim. Sen başka bir şeysin. Hasiktir ya|
Jimin: Bebeğim?| Melek gibi bir insanım ben.
Jungkook: Şeytan da melekti.
Jimin: Jungkook öldüreceğim seni neredesin?
Jungkook: Tamam kızma. Şirketteyim.
Jimin: Peki. (14.35) Bir şey soracağım. (14.45)
Jungkook: Sor. Eğer davayla alakalıysa evet babanın karşısında yine ben varım. 👍🏻
Jimin: Seni çıkar çatışmasından davadan aldırabilirim farkında mısın?
Jungkook: Eğer karşı tarafın avukatı olursan ben de seni aldırabilirim.
Jimin: Neyse sorun o değil. İngilteredeyken hiç kaza yaptın mı Jungkook?
Jungkook: Ne?| Hayır. Hem ne derler bilirsin 'İngiltere Taksiler Şehri'.
Jimin: Öyle bir söz yok.
Jungkook: Ben söyledim oldu.
Akşam saatlerine gelirken Marcus'un evindeydi Jimin. Terasta şarap içiyorlardı.
"Sana bir şey sormak istiyorum baba." Gülümsemişti Marcus.
"Sor tabiki."
"1 ay önce yurtdışına çıkman gerekmişti. Jungkook kaza yaptığı için gitmedin değil mi?" Durdu. Marcus. Yalan söylemek ile söylememek arasındaydı. Kadehini masaya bıraktı ve gözlerini yaşlı adama döndürdü Jimin.
"Oraya gittin muhtemelen kötü bir kaza değildi ama hastalığından dolayı zor geçirdi. 1 ay orada kaldın. Onu da sen buraya getirdin. Senden birkaç hafta sonra buraya geldi." Her şeyi anladığını belirtircesine konuştu sarı saçlı olan.
"Gittiğimde yoğun bakımdaydı. Hemofili hastalarına prosedür biliyorsun. Seni istedi. Fakat arayamadım seni açıkçası." Kafasını salladı Jimin. Tepki vermedi.
"Bir insanın hep yanında olduğunu seni sevdiğini anlayınca bir daha onu hiç düşünmüyorsun. Ancak birini kaybetmek üzereyken ona dikkat ediyorsun." Marcus'un yumuşak sözler ile onu dinlemeye devam etti.
"Seni suçlamıyorum hepimiz yapıyoruz bunu. Kendini üzmemeni söylüyorum sadece. Mutlu ol. Zaman geçir onu affetmek zorunda değilsin. İkinizin de yaşadıklarını en önden seyrediyorum. Birbirinize ihtiyacınız var." Çalan kapı ile Marcus'a baktı Jimin. Birini beklediğini düşünmüyordu.
"Jungkook gelmiş olmalı. Yemek için gelecekti." İkisi de kapıya yönelirken kapıyı açtığında gördüğü manzara farklıydı.
Jungkook'un kolu bir kadının omzundayken kapı açıldığı anda gülüşerek bağırdı.
"Bak kim ziyarete gelmiş bizi? İngiltere'den buraya kadar gelmiş." Jimin'i görmeden sevinçlerini paylaşıyorlardı. Marcus bağırdı gülerek.
"Jennifer gelmiiiş." Kollarını açarak kadına sarılan adama şaşkınca baktı.
Jennifer da kimdi? Ve neden aileden biriymiş gibi davranılıyordu.
Bana çok kızmayın olur mu? Diğer bölümler eğlenceli geçecek. Şimdi de dont blame me bölüm atmaya gidiyorum.