çok mutsuz bir saatte, bir gün çıkıp benim ol dedin

450 42 212
                                    

hiç düşünmeden ben zaten senindim

hiç düşünmeden ben zaten senindim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

YASEMIN MORI- TUZLU SU (13 NUMARA)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

YASEMIN MORI- TUZLU SU (13 NUMARA)

Kaç ben vardım ve kaç ben yoktum, on dördümün son günü önümde çizgisiz karton kapaklı bir defter, defterin ilk sayfasında yazılmış sıralı kelimeler. KAÇ BEN VARDIM VE KAÇ BEN YOKTUM.  Üstünde çiklet çöpünden çıkan yapıştırmalar ve Felix'in karalamalarıyla dolu olduğu karton kapaklı bir defter. Günlüğüm. On dördümün son günü, günlüğün ilk sayfasına yazdığım o cümle. Mavi, akmış ve neredeyse yarım kalmış bir pilotla yazılan o kelimeler dizisi. Bozuk bir el yazısı, oldukça çirkin. Karar veremiyor değildim ama sanki kararı verecek bir ben yoktu artık. Defterin tam ortasında kocaman harflerle yazılmış o kelimeler. BİR BEN YOKTU ARTIK.  Doğru kelimeler kafamın üzerinde boşlukta dans ediyorlardı, yapmam gereken tek şey onları yakalayıp kalemimden akmalarına izin vermekti çünkü beynimde dönenleri anlatabilecek tek şeyin bir kâğıt parçası olduğunun farkındaydım.

On beşimden gün alırken bir kasım sabahı, başımda babamın bana ördüğü pembe bir şapka, şapkamın kapatamadığı uzun kestane kahvesi saçlarım ensemde küçük birer at kuyruğu. Boynumda, botlarıma kadar uzanan mor bir atkı sarılı; çantamda patenlerim ve diğer ıvır zıvırlarım varken kasabanın o küçük hastanesinde, doğduğum hastanede bu sefer kuvözde değil; tek başıma değil, bir psikiyatrist koltuğunda; o eski, derisi soyulmuş ve parçalanmış psikiyatrist koltuğundaydım. Yanımda babam, kamburu görünürde; yanımdaki koltuğa oturmuş ve burnumda gece yasemini kokusu. Babam hemen birkaç santim yanımda ve benim bakışlarım babamın birer birer koparttığı ve koparmaya devam ettiği tırnak etlerinde. İki uçlu bozukluk, doktorun ağzından dökülen birkaç kelimenin ana noktası. Babamın benden kaçırdığı bakışları. Kanayan tırnak etleri ve benim elimde küçük bir lolipop, yeşil elmalı. Paketi hala cüzdanımda. Kördüğüm'ün mektuplarından birinin içine sıkıştırdığı diğer yeşil elmalı lolipop paketinin hemen yanında. Ve yıllardır cüzdanımda yeşil elmalı lolipopun kokusu. 

Maniyi bir rokete benzetmiştim, on beşimden gün aldığım günlerin birinde. Muhteşem ama durdurulamaz bir şekilde kalkar ve sonra geride ateş, duman ve artıklar bırakarak patlaya patlaya parçalara bölünürdü. Mani dönem gerçek bir canlılık ve dünya ile güçlü bir bağlantı hissi verirdi zaman zaman ya da her an. Gerçek kimliğimi sanki ilk defa bulmuş gibi hissettirir ve bundan vazgeçmek anlatılamayacak kadar zor olabilirdi kimi zaman ya da zaman zaman. Ve şöyle demişti doktor, elindeki tükenmez kalemin kapağını açıp kapatırken gözleri babamın üzerinde ama birkaç saniyeliğine elinde şekeriyle oynayan beni izledikten sonra. "Mani dönemleri arasında maninin verdiği tükenmişliğin sancısına veya depresif dibe vurmanın insanı paramparça eden acısına dair amneziler yaşanabilir."

sonunu söyleme bana // yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin