Her sabah 8'de kahve içmekten geçmişi düşünmekten bıkmadım.
Kafeterya yine kalabalık ama insanlar mutlu, neşeli , genelikle egoist ve küstahlar.
Ben hangisiyim acaba diye düşünürken hep mutsuz kategorisin'e atıyorum kendimi. Ne yapayım bende buyum.
Tam yarım saatir kahve sırasında bekliyorum ve önümde 3 kişi daha var.
Her pazartesi gibi buda berbat başladı.
Neyseki sıra bende. Artık kafeterya çalışanları ne istediğimi bile sormuyorlar o derece rutin bir hayata sahibim...
İlk ders ingilizce edebiyatı en sevdiğim , üniversite'ye geleli üç ay olsada en sevdiğim ders hep ingilizce oldu ve o muhteşem edebiyatı heleki Londra'da okuyorsanız tam bir bilgi hazinesi.
Beth yine geç kaldı. O en iyi arkadaşım bu sene basket takımı elemelerin'de tanıştık.
İkimizi' de kabul etmediler... Ama olsun bizde müzik grubumuzu kurduk The Winsis anlamı olmayan bir ismimiz olsada fakülte'de en çok dinlenen gruplardan biriyiz.
Hoca derse başlayalı tam 15 dakika oldu Beth'e mesaj atmak için telefonumu çıkarırken sesi kulagima geldi :
- Lesya saçım olmuşmu yoksa çok mu kabarık duruyor ?
Beth herzaman dış görünüşüne çok ama çok önem verir. Ve buna hakkı var çünkü fakültede hep farkedilenler arasında oldu; uzun siyah saçları kocaman yeşil gözleri ve esmer ten rengiyle güzelliği göz kamaştırıyor.
O farkedilmek için hiç umut etmedi ben ise hergün bekledim...
O gün gelene dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader kapıyı çalarsa
Teen FictionHerzaman kim olduğumu bende merak etmisimdir. Başka birinin gözünden kendimi görmek için herşeyi verirdim. Kimim ben ? Belki anneme benziyorumdur, Belkide tam bir babamın kızıyım'dır. Kim olduğumu bilmiyorum. Adımı kolyeme yazmışlar. Adım Lesya. D...