Lisa
Uyandım, yine bitmiş gibi hissediyorum. Ne zaman bitecekti bunların hepsi? Yine bir psikoloğa gitmek istemiyordum çünkü o sadece benim kurtarmanın derdinde oluyor, beni anlamanın değil. Ben artık beni anlayan istiyordum, insan kendisini anlayanın olmadığını farkedince çevresinin gereksiz, ve kendisinin yalnız olduğunu anlıyor. Aslında çok geç anlamadım bunu, insanlar sağolsun erken öğrettiler.Jungkook...Tüm nefeslerimin sebebi, seninle yaşamayı isterdim, seni yaşamayı da. Şimdi bakınca, ben bile yaşamıyorum aslında, bir de seni mi istiyorum?
Bu düşünceler aklıma girmeye başlayınca, ufak bir sırıttım. Elbette mutluluk gülüşü değildi bu, sinirlenince üzülünce artık gülmeye başlamıştım. İnsanlar buna kafayı yemek diyordu, sanırım kafayı yemiştim.
Ayağa kalkıp kurs için hazırlanmaya başladım, 3 hafta sonra yılbaşıydı. Heyecan yoktu, ama yapmak istediklerim vardı ama hiçbir zaman yapmak istediklerimi yapamıyordum ya, burası hep komik geliyordu.
Kursa gitmek istememiştim bugün, bu yüzden Jennie'yi aramıştım. Jennie, ortaokuldan sonra liseye geçmeden okulu bırakma kararı alıp, ailesinin iş yerinde çalışmaya başladı. Ciddi bir iş yapmıyordu, ilk başlarda getir götür işi yapıyordu. Ardından, Jennie para almadığını farkedince, günlüğe gidip kolayca para çıkarmaya başladı. Ailesi Jennie'nin yorulduğunu anlayınca, onu alıp garsonluğa verdiler. Garsonluğun günlükten çok farkı vardı çünkü, haftanın 6 günü çalışıp 10 saat ayakta duruyordu, mesaileri unutmayalım bazen 12 saat bile çalıştığı oluyordu. Ailesi Jennie'nin eve gelip direkt yatağa konduğunu anlayınca o iş yerini bıraktırıp, yanlarında tekrar çalıştırdılar. Jennie'nin ailesinin bir ajansı var, dergi ajansı. Ailesi, Jennie'yi fotoğraf çekme kursuna biraz gönderdikten sonra, bazı markaların çekimlerini çekmesini ve bazı markaların mankeni olmasını istedi ve Jennie şu an aramızda en popüler ve en zenginiydi. İşi şu an istediği gibi kullanıyordu, bende Jennie'yi arayıp dışarı çıkmak istedim.
"Jennie kuzum ne yapıyorsun?" dediğimde, "Kanka şu an iş yerindeyim, fotoğrafçı yok ve mankende yok. Deli gibi küfretmeme az kaldı." dediğinde, "Anladım, ben seni sonra ararım o zaman." dedikten sonra "Ne olmuştu ki?" demişti.
"Dışarı çıkalım mı? Diyecektim ama baya meşgulmüşsün." dedim. Hemen "Bizim ajansa gelsene, aşağı kafede kahve falan içeriz."dediğinde, "İş?" diyip cevabı ona bıraktım.
"Ben bir yolunu bulacağım." dedi ve telefonu kapattı.
Hazırlanmaya başladım. Üstüme kahve rengi dar bir crop giyip, altıma bol grimsi Jeanımı giydim. Üstüme gömlek ve deri ceket alıp, ayaklarıma botlarımı geçirdim.
Otobüse binip, sonra metrobüse binecektim. Yolum uzundu, yol boyunca bir çok şey düşündüm. Metrobüse geldiğimde, binip ilerlemeye başladım. Aklım bir karış havadaydı, kulaklık kulağımda, ve kalabalık benden uzakta gibiydi. Ekrana baktığımda, durağı kaçırdığımı gördüm.
Şans benden yana niye hiç olmuyordu? Hemen bir sonraki durakta inip geri döndüm. Gözlerimi bu sefer ekrandan ayırmadım, metrobüsten indikten sonra arkamı döndüğümde direkt ajansı görüyordum.
Jennie'yi bir tabelada gördükten sonra, ağzımı beş karış açmıştım. "Sen neler yapıyorsun Jennie?" dedim içimden, ve ardından ajansa doğru ilerledim.
Jennie'yi arayıp, "Çıkayım mı? Yoksa kafede oturayım mı?" diye soracaktım ki Jennie "Yukarı çık." diye mesaj atmıştı.
Güvenlik görevlisine "Kolay gelsin." dedikten sonra stüdyoyu aradım. Güvenlik çoğu kez beni Jennie ile beraber gördüğü için gülümsedi. Ardından elinde dosya ile bana doğru gelen adam gülümseyip "Manken olarak siz mi geldiniz? Hoşgeldiniz! Gerçekten büyük bir telaşa ayak basıyorduk birazdan." dediğinde gözlerimi kocaman açtım.