absurdité

118 12 3
                                    

Lisa
Sabah Jungkook'lar kahvaltıya gelecekti. Rosé rahat bir kahvaltı istediği için biraz söylenmişti.

Alayla gülerek "Ben şimdi patavatsız ve insan sarrafı olan sözde sevgiline kahvaltı hazırlaman için yardım mı edeceğim?" Demişti. Bir yandan luka yani kedime sataşıyordu.

Gülerek "4 yıldır sevgili kelimesinin 's'ni bile bilmiyorsun, gelmiş bize laf yapıyorsun." Dediğimde hala gülmeye devam ederek "Böyle olacaksa, bırak hiç olmasın Lili." Diyip ayağa kalktı.

"Neyse ağlama, ben sana yardım edeyim." Demişti ama ben her şeyi bitirmiştim bile.

"Ne yapacaksın? Masadan tabakları mı kaldıracaksın?" Demiştim. Gülerek, "Yemeden niye kaldırayım?" Demişti. Bu kız sınırlarımı bazen çok zorluyordu cidden.

Jungkook'ları arayıp nerde olduklarını öğrenmek istedim.

"Nerdesiniz? Ya da geliyor musunuz?"
Dediğimde uykulu ve kirli bir sesle "Ben yatıyorum, Jimin'i ara." Dedi.

"Ya bana ne Jimin'den, sen gelmeyeceksen Jimin niye geliyor Alooo?" Dediğimde telefonu suratıma kapatmıştı. Bunu hep yapıyordu, tamam bende bazen uyku önemli diyordum ama 'bazen'. Fazlasının zarar olduğunu söylüyordum, ve bana "Uykumun önüne geçecek son insan bile değilsin." Diyordu. Biraz ağır bi laf.

Ardından masaya gittiğimde, Rosé çoktan yemeye başlamıştı ve beni gördüğünde bıraktı.

"Ye ye kıtlıktan çıkmış gibi ye, kimse gelmiyor." Dediğimde elini yumruk yapıp ağzına götürdü. Gülmemek için kendini tuttuğunu fark ettiğimde "Sakın gülme, yoksa oturur ağlarım."

Kahveden bir yudum aldığımda aklıma Jungkook'un dün Rosé'nin kahvesinden yudum alması geldi. Biraz saçma gelebilir ama, o masada iki tane kahve vardı ve Rosé ile biz aynı tarafta oturmuyorduk. Yani kahvelerin karışmış olma ihtimali olamazdı.

Jungkook her zaman yakın kız arkadaşlarımı cezbetmek için bir sürü şey yapardı. Geçenlerde Jennie ile oturmalarına laf etmemin sebebi, Jungkook'a her Jennie ile fotoğrafımı gösterdiğimde Jennie'nin dudaklarını övmesiydi.

Canım çok sıkılmıştı, "Her neyse, kalk hazırlan. Bugün evde durmak yok!" Dediğimde ağzını ve gözlerini açıp beni alkışlamaya başladı.

"Lalisa!" Diyip daha gür bir alkışlama boğdu ellerini.

"Abim kalkacak, rahat dur." Diyip odaya girdim. Bağırarak "İlk önce ben hazırlanayım, sende geç lavoboya makyaj yap." Diyip dolabımı açtım.

Pileli siyah kalça bölgesinde mavi kelebek olan parçayı seçip, üzerine siyah dar bir crop giydim. Biraz uzun ve geniş olan siyah çoraplarımı giydim ve odadan çıktım. Rosé makyajını yapmamış ve öylece telefonuyla oynuyordu.

"Makyaj yapmadığına göre telefonda çok mühim biriyle konuşuyorsun." Diyip yanına uzandım.

Subway Surfers oynandığını gördüm. Gülerek "Şu oyunu sal artık Rosé." Dediğimde tuvalete gidip makyaj yapmaya koyuldum.

"Bu oyun senin hayatından önemli lan! Kore'de 2. sırada olduğum tek yer burası. Şu 1.'yi geçip keyfime bakmak istiyorum." dediğimde yüzümde ki fondetenle beni bir gülme aldı. Tüm evi inletecek şekilde gülmüştüm.

"Rosie; Ne para veriyorlar, ne plaket. Boşuna oynadığını kabullen artık." Dedikten sonra sert çarpan bir kapı sesi duydum.

Bang Chan'ın "Kızlar biraz sessiz mi olsanız? Benlik bir sıkıntı yokta, evde savaş falan var sanacak komşular. Bir de ben iki tane cırtlak sese pek alışık değilim." sert tonlu sesini duyduğumda susmamız gerektiğini hatırladım, çünkü dün gece 3'te gelmişti.

"Birazdan savaşmaya başlayacağız." Dediğimde, Chan "İyi! Dışarıda savaşın. Azıcık saygı." Diyip odasının kapısını sertçe kapattı.

Bizde hızlı bir biçimde evden çıktık. Canımın içi olan Tae'yi çağırıp keyfimize bakacatık, ta ki Rosé olan prensesimiz ona da laf edene kadar.

"Hay amına koyayım Lisa! Bir buluşmamız erkeksiz geçsin amına." diye laf etmeye başladı.

"Lan gerizekalı, kafeye gidiyoruz, oturuyoruz, konuşmuyoruz. Etrafa mal mal bakıyorsun. Sonra 'Bugün zaman kaybıydı.' diye dolaşıyorsun." dediğimde, "O zaman tarihte bir ilke imza atarak, ben çağırıyorum erkek." kafamı sallayıp 'Solar' kafeye doğru gittik. Mekan bizim sayılır da.

Kafeye girdiğimiz an burnuma ağır bir kahve kokusu ve bununla harmanlanmış yemek, ve sigara dumanı kokusu geliyordu, bana kalmadan Rosé "Burayı havalandırmıyorlar galiba." dediğinde gülüp girdiğimiz kapıdan geri çıktık.

Dışarıda esen rüzgar çok sert bir şekilde estiği için Rosé kolumu sıkıca tutup "Tutunmazsam uçarım gibi geldi." dediğinde gözlerimi devirdim. Çünkü gerçekten tırnaklarını geçirerek tutunmuştu.

Soulkafeye geçip oturduk, burası da öyle bir yerdi ki kafenin içi dışarıdan daha soğuk olurdu. En azından güzel kahveleri vardı.

Oturup, Rosé'nin ay gibi olan suratına bakmaya başladım. Gözlerim dışarıya doğru çevrildiğinde karşımda Jungook'u yanında iki kızla yürür bir vaziyette buldum. Ve ardından bu kafeye giriş yaptılar.

Rosé "Buldum!" diye bağırınca kızlarda, Jungkook'ta bizim masaya baktılar. Jungkook'a gülümsediğimde, Jungkook gerilmiş olmalıydı ki yanağının içini ısırmaya başlamıştı.

Ardından çok ilgiliymiş gibi "Dışarı çıkmayacağını sanıyordum." dediğinde, gözlerimi devirerek alayla gülümsedim.

"Ne yazık ki, bende senin çıkmayacağını sanıyordum." dediğimde gözlerini kısıp acizce bakmaya başladı.

"Sanırım hesap sormaya başlayacaksın." dediğinde, samimi olmayacak bir şekilde 32 dişimle birlikte gülümsedim ve "Sanırım daha öncesinde sormam gerekiyormuş." diyerek Rosé'ye döndüm.

Ardından Jungkook dışarıyı gösterip "Lisa bir dışarıya kadar gelir misin?" diyip hızla kafeden çıktı.

Rosé "Oynat bakalım." dediğinde gözlerimi devirerek ayağa kalktım, ve kafe çıkışına yöneldim.

"Ne yaptığının farkında mısın Lisa?" diye bağırdığında, gülmeye başladım. Çünkü şu an hiçbir şey gerçekmiş gibi gelmiyordu, ve gülmezsem yere çöküp ağlayacakmışım gibiydi.

"Pardon da ne yapıyorum ben? Bir değişiklik yapıp bu kafeye geldim diye suçlu mu oldum?" o da gülmeye başlamıştı, gıcık bir şeymiş bu arada.

"Lisa salak mısın? Hayır anlamıyorum, en azından dışarı çıkacağını söyleseydin." bu sefer gerçekten kahkaha ile gülmeye başlamıştım.

"Deseydim, eve mi çağıracaktın kızları?" diyip göz kırptım.

"Lisa senin harbiden kafan bozuk." dediğinde gökyüzüne bakıp, içeriden gelen mutsuzluğumu dindirmeye çalıştım.

"Hayır anlamıyorum Jungkook, onca boku ye ye sonra de ki "Senin kafan bozuk." hep bu şekil kaçmaya çalışıyorsun zaten. Senin bu yaptığının savulur bir tarafı yok. Çünkü sen bana "Uyuyacağım." dedin ve şimdi seni dışarıda gördüm diye ihale bana mı kaldı? Yeter artık ya. İki buçuk yılımı heba ettim, bir yılımı daha heba edemem, üstelik bir yalancı uğruna!" dediğimde gülümseyip "Siktir git kızım o zaman!" diyip omzuma çarpıp kafeye doğru ilerledi.

Rosé'yi arayıp eşyalarımı toplayıp kafeden çıkmasını istedim. İşte şimdi gerçekten gülme krizine girmiştim, ağlamak istemiyordum. Rosé çıktıktan sonra "Bitti mi?" diye sordu. Bu soru sorulunca, gözlerim dolmaya başlamıştı.

Rosé "Anladım." diyip yürümeye başladı. Gerçekten bitmişti.

Backstabber Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin