O Adam: Bölüm 2

44 3 0
                                    


Salondan 'Hafize kızım gel de yüzünü görelim' sesi geldiğine göre abimle babam gelmiş olmalı. Güzelce sohbetten sonra çay kahve faslı derken herkes kendi köşesine çekildi. Ben de odama gittim. Yatsıyı kılınca uyuyakalmışım. Teheccüte kalkmak için alarmımı çalıştırmayı unuttuğum için annemin sesiyle sabah namazına kaldırıldım. Biraz üzücü oldu teheccütü kılamamak ama nasibim yokmuş demek ki. Sabahı kılınca ezber tekrarı yapıp keraati beklerken uykumun açılması sonucunda kahvaltıyı hazırlamak üzere mutfağa geçtim. Ekmeğin olmadığını fark ettim. Baktım herkes uyuyor bende hazır milföyleri fırına vermişken bakkala gidip ekmek almak için giyinmeye koyuldum. Büyük eşarp bağlamanın en zor yanı iğneyle tutturmak, keşke daha kolay yöntemi olsa diye geçirdim içimden. Cüzdanımı ve telefonumu alıp tam çıkarken annemle karşılaştım. Hafif uyanık hafif uyur vaziyette 'nereye?' diye sordu. Ekmek almaya gittiğimi, istediği bir şey olup olmadığını sordum. Olmadığını söyleyince bende çıktım. Merdivenlerden indikten sonra bakkala gittim ekmeği alıp eve geri dönerken dün arkadan gördüğüm genç adama benzettiğim birini gördüm. ''Acaba o mu?'' Diye bir süre tereddüt ettim. Ama aşırı benziyorlardı. Uzun boylu, siyah hafif uzun saçları, kaşe siyah bir mont, keten siyah bir pantolon bu kesin oydu. Yani dün giydiği kıyafetleri giydiyse kesinlikle bu o kişiydi. Ama ben gidip de 'çiçeklerinizi yerden toplayıp aldım' diyemedim zaten o cesaret bende yok. Bütün yol boyunca ben arkada o önde yürüdük ama aklımdan çıkmıyordu acaba işinden mi kovulmuştu diye düşündüm. Ben apartmana girerken o ise bayır aşağıya yürümeye devam etti. Güzel bir kahvaltıdan sonra bugün yeğenim ve ablamın bize ziyarete geleceğini öğrendim. Yeğenim Ali Asaf'ı o kadar çok özlemişim ki çok sevindim. Ablamın sevdiği birkaç şeyi yaptıktan sonra mutfaktan çıktım. Öğlen ezanının ardından namazımı kıldım ve zil çaldı. Gelen ablamdı benden 3 yaş büyük ben şu an 22 o ise 25 daha yeni doğmuş bir yeğenim var. Aşırı sevimli ve mis gibi kokuyor. Ablamın evliliğinde sıkıntılar olsa bile bunu sadece aileden biri bilsin diye bana anlatır, annem babam asla bilmez. Zaten annem küçük kardeşim Musa'yı yatılı okula verdiğinden beri biraz hassas, bir şey söylenmiyor. Bu arada küçük kardeşim üniversiteye yeni başladı İstanbul da bir yer yerine en iyi seçim olarak medrese ortamında üniversiteye gitmek için yurtdışını tercih etti bu tercihi evde kaosa yol açsa da maalesef dediği oldu. Fas da okuyor. Bizim beyefendi zaten hep yurtdışında bir yerlerde okuma hevesi vardı, bunu için dil bile öğrendi. Ablama dönelim biz. Ablam severek evlenen tayfadan. Üniversitede tanışmışlar. Günahla olan işte muhakkak kusurlar çıkar diye boşuna demiyorlar. Evlilikleri İslami usullere ve ölçülere göre olsa da bir kere harama girdiyseniz muhakkak bir yerlerden çıkıyor. Aile içinde anlaşmazlıklar şiddetle baş gösteriyor. Şiddet dediysem fiziki değil söz ile. Tabi her şeyi normal olarak harama girmeyen evliliklerde de oluyor böyle problemler ama Allah yardım ediyor öyle ailelere hele ki evliliklerini de İslami ölçülere göre devam ettiriyorlarsa. Ablamı almak için akşam eniştem geldi. Kendisi sevecendir. Ablamdan 2 yaş büyük yani 27 yaşında. Ablamla o kadar çok yakışıyorlar ki anlatılmaz görmeniz gerek. 

Onlar gidince bende yarın makineden çıkan elbiselerimi astım ve yatağıma girdim. Biraz kitap okuduktan sonra camımın kenarından sokağa bakındım aklıma bugün aynı çiçekleri döken genç adam geldi, neden sürekli aklıma geldiğini izah edemesem de kendime en sonun da 'acaba çiçekleri yerden aldığım için ve eve getirdiğim için vicdan azabı mı çekiyorum' dedim ve bu kararı içsel olarak onayladım. Teheccüte kalkıp güzelce duamı edip yattım.

Yarın sabah 7 buçuk gibi çıksam saat 10 gibi kursta olurum diye düşündüm acaba erken çıkıp biraz Üsküdar da gezinsem mi? Hem Esra ile Ayşe'yi de çağırırım, biraz dolaşıp öyle geçeriz kursa dedim, bir yandan ikindi ezanı okunurken valizimi hazırlıyordum. Valizimin işlemi bitince namaz kılıp kızları aradım sözleştik.

Akşam olmuş babamla abim işten gelmişti. Bu arada Ahmet abim ile babam aynı yerde çalışıyorlar. Yani baba mesleğini abim sürdürüyor desem daha doğru olur. Babamın inşaat işi ile ilgileniyor, ev yapımı falan abim de inşaat mühendisi. Babamın zorlamasıyla okudu desem hiç yalan olmaz. Abimle ablam ikizler. Abim evlilik konusunda ablamdan daha sert. Yani onun istediği kız statülerine layık bir kız yok. Anlattığı gibi birinin olması imkânsız gibi. Abim hep der ki 'çok dua ediyorum ben, siz dalga geçin, o bana gelecek hem de istediğim gibi biri' şaşırtıcı ama haklı çünkü buna çok kez kulak misafiri olmuştum, ne istedilerse öyle biri ile evlenmişler falan. Bende ediyorum işte teheccütler de. Bu arada babam normalde imam olmak istemiş ama dedem ilahiyatı okuduktan sonra babama kendi işi olan inşaat işini devretmiş yani babam hayalini gerçekleştirememiş dolaylı yoldan abim de gerçekleştiremedi. Acı bir durum. Bunun için ben okumak istemiyorum açıktan okuyacağım hafızlık yapacağım bir yandan dediğimde annem babam bana da Musa'ya karşı çıktı ama abim sağ olsun destek verdi . Büyük ihtimal bu kader zincirini abim kendi oğlunda kıracak gibi duruyor. Böyle bir aile içinde bu 4 çocuğu büyüten annemi anlatmadan geçemeyeceğim. Kendisi Hafsa Sultan olarak anılır aramızda sert mizahı ile bize koyduğu kuralları babam sayesinde bazen kırabilsek te bazen babam bile kıramıyor annemin inadını. Cidden isim koymada dikkat etmek gerekiyor. Hafsa validemizin o sert mizacını almış annem. Hafsa demek 'küçük aslan yavrusu' demek ama annemin bu kuralcı ve önümüzde sergilediği ahlak bizi, özellikle beni bu hale soktu. Bir annenin verdiği örnekleme ne kadar önemli onu gördüm annemde.

Yemek yedik standart konuşmalar. Abimle biraz fıkıh konularını tartıştıktan sonra odama çekildim. Sokağa doğru bakınca aklıma yine o genç adam geldi tam düşüncelere dalacakken kızlar aradılar. Yarın sabah havanın güneşli olacağını öğrenince daha çok sevindik. Onlar Üsküdar da yaşadıkları için benim yolum uzun onların ise kısaydı. Sabah namazını kıldıktan ve kahvaltı yaptık sonra da ben metrobüse yol aldım.

Üsküdar'a geldiğimde kızları beni beklerken buldum. Hava biraz soğuktu ama sabah güneşi aydınlatıyordu. Kızlara doğru yürürken çiçeklerini düşüren adamı görmüş gibi oldum ama o değildi sanırsam. Nedensiz bir şekilde her yerde onu görüyormuş gibi oluyorum. Normal bir hadisemi yoksa içimi kurcalayan şu kul hakkı mevzusu mu? Anlamış değilim. Kızlarla kahvaltı yapmak için bir yere girdik daha dersin başlamasına 2 saat vardı kurs buradan yürüme 15dk mesafedeydi hızlı yürüsek daha hızlı giderdik. Kahvaltı yaparken başımdan geçen olayı anlattım kızlara. Hemen bir hikayeler, aşk romanları yazmaya başladılar, aklıma gelmemişti bile acaba aklıma sürekli gelmesi ,yüzünü görmeden kalbimi titretmesi miydi? Ama çok saçma dedim kızların duyabileceği şekilde, bir an da bana döndüler koyu sohbetlerini bırakıp.

-Ne oldu bir şey demedik ki. Dedi Ayşe. Esra da bana öyle baktı.

-İçimden konuşuyordum dışarı yansıdı sanırsam. Dedim. Kızlarla bu olaya gülüştük biraz.

-Acaba aklın o adamda mı kaldı? Dedi Esra.

-Hayır sadece şey... yani nasıl anlatsam aklımdan çıkmıyor başta çiçekleri izinsiz aldığım içindir diye düşündüm ama alakası yok sanırsam olay çok farklı ama ne olabilir diye düşünürken, sizin bu konuşmalarınızı kafamda ki ampulü yaktı sanırsam, öyle bir tepki verdim işte...

-Korkma sevgi bu kadar kolay bir şey değil, bizim dalga geçmemizi boş ver biz seninle uğraşıyoruz. Kesin aklın neden izinsiz aldım ki de kalmıştır biz seni tanıyoruz.

İçim biraz rahatladı Ayşe bunları deyince.

-bence çok kafaya takma böyle olaylar yüzüne ezber yapamazsın kafan serin olmalı unutma. Dedi Esra aşırı derecede haklıydı. Bence de artık unutmalıyım. Derslerden bahsettik, ezberlerimizin nasıl gittiğinden falan filan... Sonra masamızı toplamak için hep aynı garson gelirdi masamıza, genelde Ayşe bizi hep bu kafeye getirir. Nasıl bir bağlantıysa biz ne zaman buraya gelsek hep bu çocuk masamızı toplardı. Bizde hep dalga geçerdik Ayşe ile çünkü bizi yaka paça ilk bu yere getirdiği zamanı çok net hatırlıyorum. Kuvvetli bir yağmur bastırmıştı biz de evin yolunu tutmuştuk ama Ayşe inat edip ''hadi ilk önce bir şeyler yiyelim belki yağmur durur zaten şemsiyemizde yok metrobüse gidene kadar sen çok ıslanırsın abine söyleriz seni almaya gelir eğer yağmur durmazsa olmaz mı? demişti'' bende kabul edip bu yere girmiştik o günden bu güne kadar da hep bir şey yemek istesek buraya abone olduk. 

 devam edecek...........

SİDELYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin