31.12.1998
jisung, o sabah hırsla çalınan kapı ziline uyanmıştı. oflayarak dağınık saçlarını karıştırdı ve çalmaya devam eden kapıya ilerleyip kapıyı açtı. karşısında gördüğü şık giyimli adam kendisine gülümseyerek bakıyordu. tek kaşını kaldırıp soru sorarcasına bakmaya devam etti.
"bay han jisung?"
"benim, siz kimsiniz?" jisung adamı şüpheyle cevaplarken adam elinde taşıdığı siyah deri çantasını açıp içinden bir avuç zarf çıkardı ve jisung'a uzattı. "bu zarfları lee minho isimli bir beyefendiden aldık." duyduğu isimle gözlerinin dolmasını engelleyemeyip uzatılan zarfları yavaşça eline aldı.
"minho mu? o nerede? iyi mi?"
karşısındaki yabancı üzgün bir gülümseme sundu gence. jisung anlamsız bakışlarını adamın yüzünde gezdirirken bacağına dolanan kollarla odağı oraya kaydı. küçük kızı kendisine gülümseyerek bakıyordu. kızını kucağına alıp saçlarının arasına bir öpücük bıraktı.
"minho bey hakkında öğrenmek istediklerinizi sanırım oturarak anlatmam daha iyi olacak sizin açınızdan." jisung kenara çekilip adamın içeri geçmesini bekledi.
koltuğa oturduktan sonra adam derin bir nefes aldı. "öncelikle, başınız sağ olsun. minho bey kaldığı otelde çıkan yangından dolayı hayatını kaybetti. odasındaki her bir eşya yanmışken kendisi canı pahasına bu zarfları koruyordu, yani biz öyle düşünüyoruz, zarflara sımsıkı sarılmıştı. hiçbirini açmadık, bu yüzden içinde neler olduğunu bilmiyoruz." adam ayağa kalkarken ekledi. "ancak önemli bir şey olduğunu söyleyebilirim. umuyorum ki gittiği yerde huzurlu olur." daha sonra jisung'un omzunu destekleyici bir şekilde sıktı, ardından evden ayrıldı.
jisung adamın anlattıklarını sindirmeye çalışırken ağlamaya başladığını küçük kızının elini yanağında hissettiğinde fark etti. kızının alnına bir öpücük kondurup üzgün olduğunu fark ettirmemeye çalışarak gülümsedi. "neden bu saatte uyandın güzelim? daha çok erken." kızı yorgunca gülümseyip küçük kollarını babasının boynuna doladı. "yanımda değildin ya baba, uyuyamadım o yüzden." jisung kollarındaki kızıyla koltuktan kalkıp odasına ilerlemeye başladı.
yatağa uzanıp kızını göğsüne yatırdı ve elindeki zarflara indirdi bakışlarını. kurdeleyi çözüp ilk zarfı açtı önce. birkaç sene önce, minhoyla ilk karşılaştığı günü anlatan yazıyla karşılaştı. gözleri aklına gelen anılarla daha çok dolarken minik horultular çıkarmaya başlamış olan kızını göğsünden çekip yatağa yatırdı ve çalışma masasına ilerlemek adına yataktan kalktı. sandalyesine oturup ilk mektubu okumaya başladı.
ilk mektubu okumayı bitirdiğinde gülümsediğini fark etti. yüzündeki gülümsemeyi silmeden ikinci zarfı da açtı. minho'nun kendi el yazısıyla yazdığı her bir cümleyle daha çok doluyordu jisung'un gözleri. mektubun sonuna geldiğinde daha fazla dayanamamış, ağlamaya başlamıştı.
mektupların geri kalanını okurken kendi aptallığına lanet etti. daha önce minho'nun kendisine olan sevgisini fark etmediği için lanet etti. son mektuba geçtiğinde derin bir nefes aldı.
~
20.10.1998
sevgili han jisung,
beni özlediğini bilmek beni duygulandırmadı değil. ben de seni çok özlüyorum güzelim. lalelerin yine ilk tanıştığımızdaki gibi diri miler? umarım öyledirler. sen onları öyle görmeyi seviyorsun çünkü. hem, sen bütün gün lalelerin hakkında konuş, ben yine sıkılmam. söz konusu sensin çünkü.bana gelirsek, ben iyiyim. burası elbet biraz soğuk, ama üstesinden gelebiliyorum. geçen gün quebec'e gittim gezmeye. çok güzeldi, keşke seninle de gezebilsek buraları ji. meraklanma sen benim için. mutlu olmaya çalışıyorum burada.
çok kalın olmasa da kalın giyiniyorum, meraklanma o konuda. üşütmemek için de sağlıklı beslenmeye çalışıyorum. mesela artık o yemediğim, ağzıma sürmediğim sebzeleri yiyorum. her ne kadar tatları hala hoşuma gitmiyor olsa da.
mutlu olmama sebebimin sen olduğunu düşünme güzelim. ben kendimi senin için mutlu edemedim. şimdi, burada her ikimiz için de mutlu olmaya çalışıyorum, ki başarıyorum da bence.
küçük bir kızın da olmuş baksana. benim için olmasa da onun için beni düşünmeyi, benim için endişelenmeyi bırakıp mutlu ol. seni seviyorum.
sevgilerle,
lee minho~
jisung, mektubu okumayı bitirdiğinde hıçkırıklarını daha fazla tutamayıp hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. en yakın arkadaşı, her şeyiyle güvendiği adam en önemlisi de aşık olduğu, sevdiği kişi hiç bilmediği bir ülkede, küçük pis bir otel odasında henüz jisung ona duygularını açamadan hayatını kaybetmişti. geriye kalan birçok dilek ve birçok keşke bırakarak.
'keşke cesaretlenip de beni o çok sevdiğim lale bahçesinin ortasında öpseydin minho. ben de seni seviyorum.'
bu nasi final hic begenmedim:(
ŞİMDİ OKUDUĞUN
tulip, minsung
Fanfictionsevgili han jisung, o çok sevdiğin lale bahçesinin ortasında seni öpebilecek cesaretimin olmasını dilerdim. [angst] [minific]