Mavi Yazılar

401 22 14
                                    

Sabah olmuştu. Telefonunun alarmı 7.23'ten 8'23'e kadar onu tetikte tutmak için 10 dakika da bir, insanı gıcık eden melodisi eşliğinde çalardı. Mutlu uyandı, çiçekler, şiirler ve akşam küvet keyfi yaparak izlediği romantik filmin eşliğinde içilen böğürtlen şarabı, onu bir gök kuşağı gibi rengarenk gülümsemesi ile uyandırmıştı. Yorganın altından sıyrılıp, ayağa kalktı telefonunu eline alıp, " Amy Winehouse'un / You Know I'm No Goodbye parçasını açtı ve etrafta sallanarak, iş için hazırlandı. O çok özel bir iç giyim firmasının, mağaza müdürüydü. Hiç bir zaman işine geç kalmaz, hep zamanından önce orada olurdu. İş yerine varmak 1 saat 11 dakika yada 1 saat 13 dakika sürüyordu. Nihayet her an evden çıkacak kadar hazırdı. Çantasını ve üzerine giyeceği ince portakal rengi ceketini yanına aldı ve salonda okuma koltuğuna bıraktı. Mutfağa geçip, en sevdiği fincana her sabah aç karnına mutlaka içtiği kahveden özenle hazırladı. Çay, kahve gibi içecekleri hep tad ve kokularını daha iyi alabilmek için tek şekerli içerdi. Kahve fincanı hazırlayıp tezgahın hemen yanına, ocağın yakına koydu. Ocağın üzerinde duran demliğin üst kısmını tezgaha bıraktı. Alt kısmı ile musluğa doğru gitti ve içine kahvesine yetecek kadar su doldurup, ocağın üzerine kaynaması için bıraktı. Odada telefonunda çalan müzik bitmişti ve bu sessizlik onu mutsuz etmişti.

Şarkının bildiği kısımlarını mırıldanarak odaya doğru gitti. Telefonu bıraktığı yerden aldı ve dün ki olayı anımsayarak pencereye doğru baktı. Meraklı görünmek istemiyordu ama bugünde bir şey varsa Dinçer'in balkonundan aşağıya doğru sarkan. Belki bir çiçek daha diye düşünürken, istemsizce, pencereye yaklaşmış ve perdeyi açmış bulundu. Hayır bu kez pencerede birsey yoktu. Hadi ama o genç bir adamdı ve Melike kesinlikle çekici bir kadındı. Erkeklerin çoğu kendinden büyük kadınları etkilemek için böyle girişimlerde zaten bulunurdu. Kendini bir an için zavallı hissetti. Onca sene hiç kendinden bir yaş dahi küçük bir adama şans vermemişti. Şimdi bu kuralı nasıl bozabilirdi. Dün çiçekler karşısında tepkisiz kalıp, esmer günah'ın özrünü kabul etmişti işte. Eğer yukarı çıkıp onunla iletişime geçse belkide sonu yatakta bitecek bir aptallık yaşayacaktı. Yinede dün ki süprizden sonra kim olsa başka var mı diye bakardı düşüncesi ile kendini rahatlattı. Sanki boynunda birikmiş bir boloz yığını vardı. Boynunu kıtırdattı ve elindeki telefondan bir müzik daha açtı. Bu kez çalan şarkı Justin Timberlake' den Senyorita şarkısıydı. Neşesi nı bozmadan salona yani mutfağa geçti. Kahvesi için ısıttığı su çoktan kaynamıştı. Telefonunu tezgahın köşesine bıraktı ve fincanın içine suyu boşalttı. Kahve yaparken ki o ilk burnuna gelen koku onu hep mutlu etmişti. Aromalı, kıvamlı aynı esmer günahın sesi gibi diye düşündü. Kahve fincanını onun boynuna sarılır gibi sarmaladı ve dudaklarından öper gibi kahvesini yudumladı. Kahvesini öper gibi içiyordu. Bir yabancıyı öper gibi. Içinde ki adamı öper gibi öpüyordu. Bu küçük adam da ona ait ne vardı diye düşündü. Öyle tanıdık birseylerdi ki bu adamı git gide ona yaklastırıyordu. Belki de hayatında uzun zamandır bir adam olmadığı için ona öyle geliyordu. Kontrollü olmaya ve bu adama kendini kaptırmamaya yemin içti. Kahvesini salona bakan tezgaha bırakıp, çanta ve portakal rengi ceketini acele ile koltuktan aldı koridora yönelmişken, tezgaha unuttuğu telefonu el çabukluğu ile avuçları. Kapının üzerindeki anahtarlığı kapının deliğinden çıkardı ve baş parmağını anahtarlığın Içinden geçirerek avcunun içine aldı.
Kapıyı açtı tam büyük bir adım atıyordu ki kapının önünde ki yaklaşık 50 santimlik kutuyu fark etti ve dengesini kaybedip düşmemek için bir eli ile kapının kirişinden tutuldu. Bu taşınmak için kullanılan bakkal kolilerine benziyordu. Yıpranmış ve içi muhtemelen atılacak eşyalar ile dolu olan bu koliyi ayağı ile iterek kendine yol açtı. Işe geç kalamazdı. Kim bilir kimin nesiydi bu kutu, şimdi içi çöp dolu bir kutuya ayıracak vakti yoktu. Acele ile aşağıya doğru indi yerde mavi mavi rastgele kesilmiş kâğıtlar vardı. Neydi bunlar apartman bugün neden bu kadar kirliydi anlam veremedi. Mavi vosvosu evinin hemen önündeki kiraz ağacının altında dururdu hep. Aracına doğru gitti. Aracının camına sıkıştırılmış mavi kâğıtları fark etti. Ona yakın mavi renklerde kağıt, silecek ine sıkıştırılmıştı. Acele ile bir çırpıda açtı ve okudu.

"Şimdi beni affetmiyorsun ya, tüm gecemi sana bu mavi yazıları yazmak için harcadığıma kızmıyorum. Bunları okuduğuna göre yüzlerce yazıyı hiçe sayman üzüyor beni. Belkide sana mavi mavi yazmamalıydım. "

" Senin o olduğunu düşündüm. Şarap Kadın. Bir Kadını Şarap yapmak için kaç kağıdın daha katili olurum bilmiyorum. "

"Evet sadece basit bir kutuydu, içinde yazılı olan onlarca kelimeyi saymazsan eğer."

Diğerlerini de okumak istiyordu ama o kutunun bir sürü yazı ile dolu olması Melike'yi büsbütün heyecanlandırmıştı. Hemen eve doğru yöneldi, merdivenlerdeki kâğıtlar bu kez ilgisini çekmişti. Eğildi ve bir tanesini yerden aldı. " Beni affetmen için kaç üzümü daha içimde ezeceğim?" Yazıyordu. Hem şaşkın hem mutlu hemde utanmış hissediyordu. Evine çıkan merdiven boyunca yerde ölü gibi yatan bütün kâğıtları tek tek topladı. Tanrım! Burada otuza yakın mavi yazı olmalıydı. Evinin önünde durup duran koliyi kucaklayıp, kapıyı açtı. Kapının hemen ardına sırtını yasladı ve elinde ki bütün kâğıtları yere bıraktı. Koliyi eli ile araladı, bunlar ne romantik ne muhteşem, ne umutlu şeylerdi böyle diye düşündü. Ama vakti daralmıştı. Koliyi öylece bırakıp, araba camına sıkıştırılmış bir kâğıdı daha avuçlarına aldı. Bir tane sadece bir tane daha okumak ve akşamı iple çekeceği işine gitmek istiyordu. Kağıdı özenle açtı. Yüzüne gelen saçlarını eli ile dağıtıp okudu.

"Aşk diyorum sevgilim..

Aşk, yara almaktır, sevişe sevişe..

Bir intihar mavisi gece eşliğinde..."


Şarap Kadınlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin