Güzellerim biliyorsunuz gerçekte olduğu gibi karakterimiz olan Jisung'un da anksiyetesi var ve bununla yüzleşmekte, yavaş yavaş iyileşme sürecinde ama şöyle ki bu aralar çoğu insan tarafından çok basit görülüp dalga geçermiş gibi kendilerine teşhis koyup gezenler olsa da kesinlikle basite indirgenecek bir şey değil ve ben anksiyete rahatsızlığına sahip değilim, bunun ne kadar zor olabileceğini, semptomlarını ya da nasıl yenileceğini araştırdığım kadar ve etrafımda gözlemlediğim kadar biliyorum. Lütfen bunu göze alarak, birebir yazamayacağımı bilerek okuyun. Bunu geç bile yazmış olabilirim ama yine de söylemiş olayım. 🎈
Han Jisung
Titreyen ellerimin belli olmaması için para üstünü önümdeki yüksek tezgaha koydum aceleyle. "İyi akşamlar, tekrar bekleriz." dedim ensemden sırtıma doğru akan ter damlasının hissini görmezden gelip gülümseyerek. Bunu kendim istemiştim, ne kadar çabalarsam o kadar iyi olacaktım. Hiç tanımadığım insanlarla kısa bir iletişime girmem zaten hayatımda mecbur kaldığım bir şeydi, kaçarak işleri daha da zora sokmak istemiyordum.
Minho ile akşamları part-time olarak girdiğimiz bir kafede kasada görevli olmaya gönüllü olmuştum. Bu kadar yorulacağımı tahmin etmemiştim, hem mental olarak hem fiziksel olarak. Ne zaman biri ödeme yapmaya gelse ya da bir şey sorsa batırmamak için bütün vücudumu istemsizce kasıyordum ve bu bir kaç saattir devamlı yaşandığı için molaya ihtiyacım vardı. Neyse ki çok işlek bir yer sayılmazdı, yakınlardaki okul ve iş yerlerinin çıkışta geldiği bir yerdi. Az önce giden son müşteriyle dinlenmek için zaman bulup tezgahın arkasındaki sandalyeye attım kendimi. Gözlerimi kapattım kısa bir süreliğine ve sakinleşmek için sayı saymaya başladım içimden. Sorun yok, iyiyim, harikayım, sorunsuz yapıyorum.
"Jisung oppa? İyi misin?" Gözlerimi açıp doğruldum hemen, tezgaha yaslanmış elindeki toz beziyle bana merakla bakan Mina ile karşılaştım. "İyiyim, iyiyim! Bir an içim geçmiş sadece, o kadar." diye istemsizce sesimi yükselttim. "Sakin ol, ben ispitlemem seni." dedi gülerek. Mina uzun zamandır burada çalışan Japonya'dan gelmiş liseli bir kızdı, tatlı biriydi ve bana da Minho'ya da çok saygılı, arkadaş canlısı davranıyordu. Tabii sevgili olduğumuzu bilmiyordu ve öğrenirse nasıl davranacağını bilemiyordum fakat şimdiye kadar kötü bir lafını duymamıştım. "Jisung-ah!" Sesini duyduktan hemen sonra kendisini gördüm, duvara çarpmamak için eliyle engelleyerek yanıma koştu. Tezgahın kapısından girerken dizini çarpması beni güldürdü.
Elleri yanaklarıma yerleştiğinde bunu beklemediğim için dirseklerine tutundum. "Depodaydım, sesini duydum. Bir şey mi oldu, incindin mi?" dedi ama bunları söyleyeceğini aklımın ucundan bile geçirmemiştim. İşe başladığımızdan beri daha hassastı(?), her an dinliyormuş ve görüyormuş gibi yanlış anlaşılacak bir şey desem elinde ne varsa atıp yanımda beliriveriyordu. Fazla korumacıydı, çok endişeleniyordu. Böyle olmaması için, beni düşünüp dert etmeden devam edebilmesi için çabalıyordum ama sanki her gün daha çok artıyor gibi geliyordu, her dakika tetikte bekliyordu resmen. Beni sevdiği için böyle yaptığını biliyordum ve kesinlikle o kadar da şikayetçi değildim ama ben de onu, en az onun beni sevdiği kadar sevdiğimden dolayı aklında her an bana bir şey olabileceği huzursuzluğuyla anlarını yaşamaktan kaçınmasını istemiyordum. "Ben en iyisi gideyim." dediğini duydum Mina'nın, o sırada Minho'ya gülümsedim gerçekten her şeyin yolunda olduğunu belli etmek için. Mina'nın aptal olduğunu zannetmiyordum, az önce yaşanan şeyden sonra sıradan arkadaşlar olmadığımızı anlamış olmalıydı.
"Minho, hiçbir şey olmadı. Lütfen, biraz rahatlar mısın? Endişelenecek hiçbir şey yok." Gözleri yüzümü turladı, söylediklerimden emin olmak istedi. Yavaşça geri çekilip tezgaha yaslandı nefeslenerek. "Çok mu abartıyorum?" dedi başını eğmiş alttan alttan bana bakarken. Çok tatlıydı, yanaklarını ısırmak istiyordum. Kafamı salladım gülümsememi yüzümden hala eksik etmeden. Bu adam beni aşırı mutlu ediyordu. "Özür dilerim, bazen görmezden gelemiyorum işte. Bundan sonra söz abartmak yok." Serçe parmağını uzattı bana, parmağımı onunkine doladıktan sonra eğilip küçük parmağını öptüm küçücük. Karşımda kıvır kıvır olmuş saçlarıyla, üstünde garson önlüğüyle ve kahve lekeleriyle o kadar tatlı duruyordu ki içimde onu her gördüğümde dolaşan garip kıpırtı sayesinde tükenmişliğim anında uçup gidivermişti. "Bugün çok fazla tatlısın, desene şanslıyım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lucky I'm In Love With My Best Friend | Minsung
Fanfiction"En yakın arkadaşım, sevgilim, ailem, her şeyim... Öyle şanslıyım ki, sana deli gibi aşık oldum. Son nefesime kadar, seninle birlikte hayatımın en mutlu günlerini geçireceğimi biliyorum. Seni seviyorum." Anxiety! Suicidal Thoughts! [Tamamlandı]