1

9.5K 537 182
                                    

Öhm ufak bir uyarıyla başlayayım Muhteşem Yüzyıl x Jikook fici bizi bekliyor. Yani tabiki hiçbirimizin Jk'in başka cariyelerle takılmasını istemeyeceğini biliyorum bu yüzden bahsedilen harem Osmanlı'dan biraz da farklı olacak.

Sarayı büyük bir telaş kaplamıştı. Merhum kral öleli henüz iki hafta olmuştu ve o andan beri veliaht prensin saraya gelmesi bekleniyordu. Prens Jungkook, haberi aldığı gibi Busan sancağından ayrılsa da yollar yüzünden gelmesi günleri bulmuştu. Şimdi ise ulak saraya varmasının an meselesi olduğunu duyurmuştu. İşte tüm telaşın sebebi buydu.

Mutfakta büyük bir koşuşturma vardı. Zira yıllardır saraya gelmeyen prensin en çok neyi sevdiği büyük bir tartışma konusuydu bu yüzden akıllarına gelen her türlü yemeği yapıyorlardı. Aynı sebep süslemelerde de yaşanıyordu. Renkleri sever miydi? Sadelikten yana mıydı? Belki ekleyecekleri bir renkten nefret ediyordu ve bu yüzden kellelerini alacaktı. Üstelik erken yaşta tahta çıkacağı için ekstra gergin olup pireyi deve de yapabilirdi.Hizmetlilerin aklı bunlarla dolu olduğundan doğru düzgün çalışamıyorlardı bile!

''Veliaht Prens Jeon Jungkook saraya teşrif ettiler!''

Tüm çalışanlar telaşla koşturup kendilerine ayrılan taşlığa gittiler. Zira Prens Jeon kalabalığı da sevmiyor olabilirdi.

Jungkook oturduğu at arabasından inip etrafa bakındı. En son 10 yıl önce, sancağa çıkacağı gün, buradaydı. O günden sonra ne annesini ne de çocukluğu geçirdiği sarayı görmüştü.

Sarayın çevresindeki herkesin saygıyla önünde eğildiğini gördüğünde yüzünde ukala bir gülüş belirdi. Yıllarca bugün için çalışmıştı. Öğrenmediği dil, okumadığı kitap, katılmadığı sefer kalmamıştı ve şimdi amacına ulaşmıştı. Uğruna canını adadığı krallığın kralı olmuştu. Pekala, babasını kaybettiği için içinde bir hüzün vardı fakat mutluluğunu gölgeleyemiyordu bile.

Yavaş adımlarla -önünde saygıyla eğilenleri daha uzun seyretmek için- saraya ilerledi. Girdiğinde ise ilk rotası annesinin odası oldu.

Hazin günden beri siyahlar giyen kraliçe oğlunun geleceği gün açık mavi bir elbise giymişti. Tek amacı hizmetlilere güzel günler geldi demekti.

Kapının açıldığını duyduğunda hemen ayağa kalktı. Kapıyı çalmadan açmaya yeltenecek tek kişinin oğlu olduğunu biliyordu.

Son görüşünde kendisinden biraz kısa olan çocuğunun boyunu geçtiğini görünce gözyaşlarını tutamadı. Önce saygıyla elini öpmesini bekledi, devamında sıkıca sarıldı.

''Çok özledim seni.'' Fılsıldayarak kurduğu cümleye aynı şekilde karşılık aldı. ''Ben de sizi validem.''

Birkaç dakika sarılarak hasret giderdikten sonra sedire oturdular.

''Babanın ölümü çok ani oldu biliyorum fakat... Krallıklar duygularla yönetilmez. Sen bu krallığın tek ve alfa vasisisin. Dolayısıyla birkaç gün içerisinde taç giyme törenin yapılacak. Onun öncesinde gelişin için büyük bir eğlence düzenlenecek ve geleceğin kraliçesini belirleyeceksin.''

''Anne, ondan önce yapmam gereken çok şey var.''

''Hayır, tek önceliğin bu. Halk babanı neden sevmiyordu sanıyorsun?'' Prens Jeon kaşlarını merakla çattı. Bu konu hakkında pek bir bilgisi yoktu.

''Çünkü onu yetersiz görüyorlardı. Krallığının 8. yılında benimle evlendi ve sen doğana kadar yıllarımız geçti. Yıllarca halk bir veliaht olmayacağını düşünüp babanın tahtan inmesini, yerine beşten fazla çocuğu olan Beta amcanın geçmesini istedi. Tek şansımız tek olmana rağmen alfa olarak doğmandı ama emin ol hala tek olmandan memnun olmayan kişiler var. Aynı süreci senin yaşamanı istemiyorum. Tacı almadan önce prensesini bulacaksın ve ikiniz aynı anda tahta çıkacaksınız. Sen gelmeden önce çoktan hazırlıkları başlattım ve çeşitli krallıklara davetiye gönderdim. büyük bir davet olacak. Birisiyle tanışacaksın ve onu krallığımızın kraliçesi yapcaksın.'' Kraliçe Jeon o kadar kesin konuşuyordu ki Prens Jeon karşı çıkılabileceğini tamamen unutmuş, hızla başını sallamıştı.

Üstelik yıllarını krallık için geçirmişken evliliğini de krallık için yapabilirdi. Gerçekten umursamıyordu.

Birkaç saat davetin nasıl ilerleyeceğini ve daha genel konuları konuşmuşlardı. Görünüşe göre davet yarın akşam yapılacaktı ve o zamana kadar Prens Jeon'un divan heyetiyle konuşması, orduyu teftişe gitmesi gerekiyordu.

Prens Jeon davete birkaç saat kala hazırlanmaya koyulmuştu. Onun için hazırlanmış oldukça kaba Siyah üstüne lacivert işlemeli hanbok cüssesini iki katına çıkartmış, heybetine heybet katmıştı.

"Herkes bastırıcı kullanacak. Tek bir feromon kokusu almak istemiyorum." Aynaya bakarak kurduğu cümleye cevap gecikmemişti.

"Ama prensim... Bu sizin eş seçiminiz kadar kurdunuzun da eş seçimi. Feromonlar olmadan sağlıklı bir karar alamayabilirsiniz."

"Zaten bu yüzden istemiyorum. Benim aşka ihtiyacım yok. Yanımda dursun yeter."

Saray ağası hoşnut olmasa da onaylamaktan başka çaresi yoktu. Depoda yeterince bastırıcı var mıydı? Gelecek prens ve prensesler bunu hakaret olarak algılayacak mıydı? Bunların hepsi saray ağasının sorunuydu.

Neyseki korkulan gibi olmamış, hiçbir omega prens veya prenses sorun çıkartmamıştı.

Büyük bir kalabalık sarayın balo salonunu doldurmuştu. Değişik ülkelerden gelen kişiler yanlarında tercümanlarıyla sohbetlere katılmaya çalışıyor, civar devletlerden gelenler ise direkt olarak alfa prens Jeon'u bulmaya çalışıyorlardı.

"Veliaht Alfa Jeon Jungkook!" Kapı ağasının anonsuyla balo salonunda sesler kesilmiş pür dikkat kapıya odaklandılar. Tek amaçları ona eş olmak olanlar daha da öne çıkmaya çalışıyor öğrendikleri saray adabını hiçe sayarak diğerlerini itmeye çalışıyorlardı. Feromonları kullanılamaz halde oldukları için tek şansları yüz güzelliğiydi.

Jungkook salona giriş yaptığında sanılanın aksine ortada durmadı, gelen soyluları incelemedi, selam vermedi. Hatta yüzlerine iki saniye bile bakmadı. Hızlı adımlarla onun için hazırlanan yüksek tahta oturup gösterilerin başlamasını boş gözlerle bekledi. Neticede validesinin ona uygun birini bulup tanıştırmak için getireceğini biliyordu. Bu yüzden çabalamasına gerek de yoktu.

Balonun ilerleyen zamanında sahneye birkaç hokkabaz çıkmış, soyluları eğlendirmeye çalışmışlardı. Onlardan hemen sonra sahnenin perdeleri çekilmiş, gölgelerden anlaşıldığı kadarıyla hazırlık yapılıyordu.

Müzisyenler kendi aralarında fısıldayıp belirlenen parçayı çalmaya başlamışlardı. Sonrasında perde aralanmış on kişilik ekip danslarına başlamışlardı.

Veliaht prens bıkkınlıkla etrafa bakınırken gözleri sahneye takıldı. Dans gösterisinin merkezindeki sarışına odaklandı bir anda. Varlığından habersiz olduğu kalbi kendini hissettirmek istercesine hızlandı, tüm ritmini kaybetti.

Sarışın tüllerle kaplı bedenini öyle iyi kullanıyordu ki Sıradan uzak doğu ezgileri onun hareketleriyle anlam kazanıyordu. Çevresini kaplayan diğer dokuz dansçı onun yaydığı ışığa ulaşamıyor, yanında olmalarına rağmen karanlıkta kalıyorlardı. Ya da bunlar sadece Jungkook'un düşüncesiydi.

Dansın sonlarına doğru Jungkook olduğu yerde iyice dikildi. İçini büyük bir huzursuzluk kapladı. Alfasının da oldukça rahatsız olduğunu hissediyordu. Yine de kendisinin ve alfasını rahatlacak bir hamlede bulunmadı.

Korkulan son geldiğinde -dans bittiğinde- dansçılar veliaht kralın önünde saygıyla eğildiler. Başlarını kaldırmadan selam duruyorlardı ki aralarından birisi oldukça saygısız sayılabilecek bir hamlede bulundu. Başını hafifçe kaldırdı, tek kaşını kaldırarak doğrudan veliaht prensin gözlerine baktı.

Bu durumda prens istese zindana atabilir, ibreti alem olsun diye acımasız cezalar verebilir, kellesini bile vurdurabilirdi. Tabi o kişi dakikalardır kalbini hızlandıran sarışın olmasaydı.

İlk bölüm bitti huh. Uzun süredir -muhteşem yüzyıla başladığımdan beri- aklımdaydı ve sonunda sınavım bitti, rahata erdim ve yazdım.

Taslakta falan hiç tutmayacağım olduğu gibi yazıp yayımlayacağım. TABİKİ TATMİN EDİCİ OKUYUCU-OY-YORUM sayısına bağlı olarak bölüm sıklığı değişim gösterecek.

Neyse ballarım
JİKOOKLA KALIN

King and Slave -JiKook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin