Salpan Partı Bölüm Dört

130 9 4
                                    

Çolpan

Künata'nın çadırına girdim. Evren'e her şeyi anlattım.

-Yaram derin değildir Çolpan. Beni gören de olmadı. Endişelenmeyesin. Koçentoyu birlikte götürelim. Daha fazla karşı çıkarsak Toygar Han kalını çapulladığımızı anlar.

-Doğru dersin. Tilbe hazırlıkları bitirir bitirmez yola çıkarız. Ama sen kalasın Evren.

-Olmaz Candaşım. Seni tek başına Gök'e göndermem!

-Tilbe de var tek değilim

-Aklım sizde kalır benim. İzin veresin Çolpan...

Her ne kadar hoşuma gitmese de kabul etmek zorunda kaldım. Hazırlıklar bitince yola çıktık. Tam yarılamıştık ki O geldi.

-Durasınız Dağlılar.

Yoksa, anladılar mı? Korktum

-Neye duracakmışız Gök köpeği! Bilmez misin Bikemiz Tılsım Gök'e gelin olacak. Hanınıza koçentoyu sunmak için Gökorda'ya varmamız gerek!

-Hemen öfkelenmeyin yabaniler! Alpagu Han'ın buyruğudur. Sizi gökordaya kadar korumakla vazifelendirildik.

Rahatladım... Hiçbir şeyin ortaya çıktığı yok. Sessizliğim garip görünmeye başlayınca araya giren Tilbe oldu.

-Bize böyle bir haber gelmedi. Bekleyesiniz gök alpleri! Dağ Hanının sandıklarını taşırız. Birbirimize danışalım

Gök alpleri durdu. Tilbe ve Evren yanına geldi.

-Kabul etmek zorundayız ama bu bir tuzak olabilir

-Evren Alp haklı. Güvenliğiniz için kimliğinizi saklamamız eyi olur.

Böylece bir suikast girişimi olmayacak.

-Tamamdır. Alplere tembih edin direkt benle iletişime geçmesinler sarayda oyunumuz ortaya çıkmasın.

Saltuk

Aradan dolunaylar geçti ama ben her gece aynı düşü görmeye devam ettim. Gözleri toprak saçları orman... Alplerden birinin yanıma gelip Alpagu Han'ın çağırdığını söylemeyeydi hala onu düşünür dururdum. Taht odasına girdim. Diz vurup bağır bastım

-Saltuk, hemen alpleri hazır et. Yola çıkın. Dağ Han'ı koçentoyu yola çıkarmış. Sağ salim ulaşması gerek. Aydı!

Taht odasından çıkıp, hazırlıklaı tamamladım. Yarı yolda dağbanlarla karşılaştık. Başlarında o vardı.
Kalını çapullayan Dağ'dı... Bunu ispat etmem şart. Yanındakilerle konuştu. Sonrasında beraber yola çıktık. Saraya az kaldı ama çoktan gece olmuştu. Çadır kurduk. Şimdi tam fırsatı. Eğer çadırında bir kanıt bulabilirsem... Diğer dağlılarla gülüşürken çadırına girdim ama delil bulamadım. Çadırdan çıktığımda dağbanlarla gökmenlerin kavgasına denk geldim. Araya girdim

-Gökmenler! Yabanlarla yabani olmayasınız. Ayrılın.

-Sen ne dersin gök köpeği! Önce olay çıkaran senin itlerindi!
-
Diyelim ki öyle... N'apacaksın Hatun... Bizi mi döveceksin?

Gökmenler gülmeye başladı. Dayanamadı. Çabuk gaza geliyor. Bana saldırdı. Uzun süre dövüştük. Tahmin ettiğimden daha güçlü, daha çevik daha kurnaz...

Ay ışığı, saçlarına vurduğunda bir tanrıçadan farksızdı. Kendimi kaptırdım. Üreğim, ona diz çöküp bağır basarak tüm hayatımı ona adam gerektiğini söylüyor. Yıldızlar aya eşlik edip güzelliği vurguluyor. Kimsin sen? Yoksa, Gök Tengri'nin emriyle yere inen bir tanrıça mı? Çolpan mesela? Yenildim...

-Bana iyi bakın gökitleri! Bir daha herhangi bir Dağlıya dokunursanız cesetinizi kurtlara yem ederim!

Yenildiğim için alpler çok korktu. Ne dediyse sesleri çıkmadı.  Herkes kendi çadırına çekildi. Döşeğime uzandım lakin uyku tutmadı.

Çok güzeldi... Bugüne kadar güzellik tanrıçası denilen ulu eceyi bile beğenmeyen ben,  karakemikli bir çapulcuya vuruldum....

Sabah oldu. Gece boyunca hiç uyuyamadım. Çünkü eğer uyusaydım, düşümde onu görürdüm. Saraya kadar hiç kimse konuşmadı. Bense gözlerimi ondan alamadım.

Vardığımızda benimle beraber Alpagu Han'ın huzuruna geldi. Han'ımız şaşırdı.

-Hoş gelmişsin Çolpan Bike.

Çolpan Bike mi? Dağ'ın kutlu kanı, algeyiği Çolpan Bike mi? Dağbanlarla yemek yiyen, candaş diyen... O çapulcu, sevdalandığım hatun... Çolpan Bike mi?

Başka Bir Evrende Elif Haliyle DestanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin