dokuz • tuzak.

3K 327 56
                                    

Hep bir savaş içerisindeydim birkaç yıl boyunca. Ruh sağlığımın iyi olduğunu kendime ispatlamaya çalışıyordum. Gittiğim psikologlar, abimin çabaları bile yetersizdi. On üç yaşındayken hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyordum. Nedensiz, durduk yere... O gün kendimden korktuğum ilk andı. Kabullenmiştim, belki o kadar da iyi değildim ama bir "deli" de değildim. Bana kalırsa, zihin yaşımın normalden az olması beni deli yapmazdı.

Eğer abimler beni bu yüzden istememişlerse, bu durumun beni etkileyeceğini biliyordum. Şimdi inanmak istemiyordum, pişman olduklarına olan inancım daha ağır basıyordu. Kamer abimi üzmemek için bunu da reddediyordum. Onlar yokmuş gibi davranmam gerekiyordu. Abimin kırılmasını istemiyordum.

Elimi akvaryumun camından çekip gülümsedim. Salonda kocaman bir akvaryumumuz vardı artık.

"Sen git, rahatsız ediyorsun onu..." dedim cama tırnağımla birkaç kez vurarak. Diğer balığın peşinden yüzen balık, sanki beni anlamış gibi peşini bırakınca güldüm seslice.

"Size yemek vermek istiyorum... Ama abim izin vermiyor. Sürekli yerseniz ölürmüşsünüz."

Balık yine diğerinin peşinden yüzmeye başlayınca tekrar güldüm. Bütün akvaryum boyunca kovalıyordu resmen.

"Neye gülüyorsun böyle güzel güzel?" diyen sesle eş zamanlı, yanaklarımdan sıkıca öpülmüştüm. Abim yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Balıklara... Kavga ediyor gibiler."

"Sen bir bana bak bakalım." dedi çenemden tutarak. Kendine çevirdiğinde kaşlarını çattı. "Ne zaman uyandın?"

"Dörtte." dedikten sonra saate baktım. Sekiz olmuştu, dört saattir burada oturduğuma inanamıyordum. Sanki sadece on dakikadır buradaymış gibi hissediyordum.

"Hiç kalkmadın mı buradan Nil? Kahvaltı da mı yapmadın?"

"Hayır... Burada oturdum hep."

Bıkkın bir nefes verdiğinde azar yiyeceğimi anlayarak kocaman gülümseyip yanağından öptüm. Çatık kaşlarını bozmadan diğer yanağını da gösterince ordan da öptüm.

"Abi, balıklara isim koyalım." diyerek tekrar akvaryuma döndüm. Abim de dirseğini masaya yaslayıp çenesini de avucuna yerleştirdi.

"Bak bu turuncu olan... Sürekli diğerinin peşinden gidiyor. Bunun adı Kamer olsun."

Dudaklarımı ısırıp gülmemi engellemiştim cümlemi söyledikten hemen sonra. Abim başını hafifçe bana çevirip gözlerini kıstı.

"Kovalanan da benim, Nil olsun adı." diye ekledim.

"Sen benden rahatsız mısın, küçük cadı?" diyerek kolunu belime sarıp kendine çekti. Sırtım göğsüne doğru düşünce kahkaha attım, diğer eli karnımda olduğu için huylanmıştım.

"Şaka yaptım!"

"İnanmadım." diyerek yanağımı ısırdığında gözlerimi büyütüp kollarından çıkmaya çalıştım. Abi gücünü uyguluyordu, bu güçten kurtulmak imkansızdı.

"Tamam, başka isim buluruz. Bırak!" dedim bir kez daha kurtulmaya çalışıp. Neyseki fazla uğraşmadan beni rahat bırakmıştı. Yüzümü düşürüp saçlarımı düzelttiğimde güldü.

"Hadi kalk, kahvaltını yap hemen. Benim dışarıda işim var. Bir şey olursa Atlas burada, ona söylersin."

"Nereye gideceksin?"

Zindan'ın Delisi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin