9

380 25 4
                                    

Bartu, Çağlar ağı atmasından itibaren dikkat kesilmiş ve öylece sıkılmadan ağı izliyordu. Çağlar, Bartu'nun en ufak hareket görmesi ile çocuk gibi sevineceğine emindi.

Bartu hiçbir şeyin dikkatini dağıtmasına izin vermiyordu. Hatta Çağlar konuşmak isterken cevap bile vermemişti. Bu kadar gelmişken ve onu yormuşken elleri boş dönmek istemiyordu.

En sonunda küçük bir kıpırdanma görmesiyle bağırmaya başlamıştı Bartu, Çağlar'ın tahmin etmiş olduğu gibi.

"Çağlar! Çağlar! Hareket ediyor!"

Çağlar sonunda Bartu'nun sesini duymasıyla bir şükür çekerken hızlıca ağın yanına yaklaştı.

Ağı çekmesiyle iki kocaman balık onları karşılamıştı.

"Vay Bartu! Bunlar çok büyük ve tadı güzeldir. İyi iş çıkardın!"

Bartu gülümseyerek gururlu edasına büründü.

"Sen olmasan yakalayamazdık."

"Bırak ya bırak şimdi." deyip güldü Çağlar. Aynı şekilde Bartu da.

Geldikleri yoldan geri dönerlerken hava yavaş yavaş kararmaya yüz tutmuştu. Aynı zamanda da yakmak için biraz dal parçaları falan toplamışlardı.

En sonunda mağaraya ulaşmalarıyla kurtlar yorgunca yatarlarken Bartu ve Çağlar da ne kadar yorgun olsalar da balıkları pişirmek istiyorlardı.

Çağlar hızlı bir şekilde ateşi yakarken Bartu da balıkları bir çubuğa geçiriyordu.

"İstersen topladığımız meyveleri de yiyelim."

"Hm olur. Nerede yıkayayım?"

"İçeride bir yerde birkaç su dolu kap olsa gerek."

Bartu içeride bulduğu kaplardaki su ile meyveleri de yıkamıştı. Bu sırada da balıklar hazır olmuşlardı.

"Bartu!"

"Geldim. Çok acıktım."

"Al."

Çağlar'ın pişen balığı uzatmasıyla elinden aldı. Biraz parça bölüp ağzına atmıştı ki Çağlar'ın hâlâ daha ateşin başındaki diğer balığı beklediğini gördü.

"O pişene kadar bölüşelim, sen de acıkmışsındır."

"Gerek yok. Sen ye önce. Az kaldı zaten."

"Sen almazsan ben yediririm."

Bartu balıktan bir parça daha koparıp Çağlar'ın ağzına sıkıştırdı.

"Afiyet olsun."

"Teşekkürler Bartu."

"Rica ederim. Ye ki büyüyesin. Minicik kalmışsın."

"Sensin minicik!"

Dil çıkarıp yemeğine geri döndü Bartu.

İkisi de yemeklerini yemişti. Neden bilinmezdi ama yedikleri yemek sanki yedikleri en iyi yemekmiş gibiydi. Belki sevgiden belki de çok aç oldukları içindi. Sanırsam ikincisiydi.

Mağaranın giriş kısmına gelmişlerdi ve buradan şehrin aksine çok net gözüken yıldızları ve lacivert gökyüzünü izliyorlardı.

"Sana sözüm olsun. Buradan beraber gideceğiz ve seni teleferiğe bindireceğim."

"Hiç binmedim ona."

"Ben de yüksekten korkarım aslında."

"Korkak."

"Dalga geçme ya!"

"Dalga geçmiyorum, seviyorum sadece."

"Seviyormuşmuş."

"Hm seviyorum. Sen sevmiyor musun?"

"Bilmem, seviyor muyum?"

"Bence öyledir."

"Sadece sence öyle değil, emin ol."

Şimdi ikisinin de yüzü birbirine dönüktü. Bartu burnunu Çağlar'ın burnuna sürterken gözlerini yummuştu, Çağlar'ın da yapmış olduğu gibi.

"Öpeyim mi?"

"Bilmem, öpebilir misin?"

"Bence evet."

"Sadece sence öyle değil, emin ol."

"Baaak sen, laflarımı bana karşı kullanıyor bir de."

"Madem sen yapmıyorsun..."

Çağlar kısa süreliğine dudaklarını birleştirdi. Bartu tam ağzını aralayacaktı ki geri çekildi.

"...ben yaparım."

"Ben de yaparım o zaman."

Ve bu sefer Bartu dudaklarını tekrardan birleştirdi.

Ben Çağlar'a çok yükseliyorum. Küçük, vahşi velet ya.

Ayı (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin