🍓
"Anne hayır..." Üstünden yere düşmüş olan ince yorganı alırken "Beş saat daha..." diye mırıldandı.
"Geç kalacağız..." Yorganı kenara bırakıp yatağın üstüne dizimi bastırdım.
Ayıcıklı pijamalarının içinde kaşları çatık bir şekilde uyumaya çalışıyordu. Onu ilk kollarıma aldığım zamandan çok farklıydı. Öyle hızlı büyümüştü ki zamanı takip edememiştim. Siyah, gür saçları vardı. Çabucak uzuyordu lakin Ediz elinden gelse kel dolaşacağı için Cenker veya Utku'ya gidiyor, saçlarını kestirmek için berbere götürtüyordu kendisini.
"Anneciğim..." Aşık olduğum yüzünü elimle okşadığımda sesli bir soluk verdi. Bu durumdan pek bir memnuniyetsiz görünüyordu sıpa... "Hadi... Hem bugün sana hediye almaya çıkacağım. Geç kalırsam gidemem."
Gözleri hızla açıldı. Sarı bakışları merakla beni bulurken küçük ellerini yatağa bastırıp oturur pozisyona geçmeye çalıştı.
"Ne alacaksın ki?" dedi hevesle. "Anne ne alacaksın bana? Hediye alacağını söylememiştin daha önce..."
Söylemiştim aslında ve istediği şeyi getirip getirmeyeceğimi merak ediyordu.
"Hediyeler söylenmez hayatım. Hem şunun şurasında bir gün bile yok..."
"Sabredeceğim anne..." Hızla yataktan kalktı ve dizlerinin üstüne kadar sıyrılmış olan pijamasını düzeltme gereği duymadan banyoya koşturdu. Yatağını toplarken aşağıdan telefonumun sesi geldi ama umursamadım.
Gün yorucu olacaktı. Ediz'in günlerdir hevesle beklediği gün, yarındı. Okulda yapacağımız küçük kutlamayı tamamen kendi istediği gibi planlamıştık. Arkadaşlarına hediyeler verecekti ve kocaman üstünde kırmızı bir araba olan pasta yaptırmıştık. Organizasyon şirketiyle de anlaşmayı düşünmüştük ama çilek akıllı oğlum, herkesi canından bezdirmişti. Haliyle büyük iş bana kalmıştı.
Okuldaki kutlamayı öğretmenleriyle birlikte geçirecekleri için Fatih veli olarak katılacaktı. Bense ev için hazırlanacaktım. Ona özel gündü ve her şeyiyle dört dörtlük olsun istiyordum. Akşamında tüm ailesi yanında olmalıydı.
"Anne duymuyor musun telefonu?" Daldığım noktadan kendime gelirken dolabından aceleyle yazlık bir şort ve tişört çıkarttım. Kendi kendine giyinebildiği için onu orada bırakıp aşağı inerken telefon susmuş, kapı çalmaya başlamıştı.
"Hızlıca giyin, kahvaltıya in bir tanem... Geç kalmayalım..."
"Tamam anne..."
Üstümdeki beyaz, tiril tiril elbiseyi uçuşturarak aşağı indikten sonra doğrudan kapıyı açtım. Takım elbisesinin içindeki Cenker'i gördüğümde istemsizce dudaklarımdan sesli bir ıslık kaçtı.
"Heyt be! Analar neler doğuruyor!"
Cenker iğrenircesine yüzünü buruşturdu.
"Senin ağzın çok bozuldu."