3. KİMSESİZLİĞİMİN ÇIĞLIĞI

43 5 8
                                    

Keyifli okumalar!!!!!!!

1 Ekim Pazartesi, 2018


İsmim, Hira Taşdelen'di ve kimsenin ismini de kolay kolay unutmazdım ama insanların isimlerini yaklaşık dört yıldan beri bilerek yanlış söylüyordum. Dört yıldır bir insanın ismini ezberleyememek kesinlikle aklı başında bir insan için akla uygun değildi. Peki o zaman insanların isimlerini bilerek yanlış söylememin nedeni neydi? Cevap çok basitti: Ben, insanlar ile iletişim kurmak için kendime bir fırsat yaratmaya çalışıyordum.

Farkındaydım ve bu bir yanlış yoldu, sonuçta insanların isimlerini bilerek yanlış söylemem beni dışarıdan gıcık bir insan olarak gösterebilirdi ama başka bir yol da bulamamıştım ve bu konu üzerinde de çok plan yapmamıştım.

Detaylı düşünmemiştim ve doğru yollar da bulamamıştım belki ama şu zamana kadar herhangi bir arkadaş grubunda yer edinmek için yapmadığım şey de kalmamıştı. Kendimi zorla onlara sevdirtmeye çalışmıştım, beni dinlemek istemedikleri hâlde konuşmuştum, kendimi anlatmaya çalışmıştım ve hatta benimle dalga geçmelerine bile izin vermiştim. Fakat hiçbiri bir işe yaramadığında, ben de lisede farklı bir yol izlemeye karar vermiştim ve o yolu izliyordum da. Gıcık görünmek umurumda değildi ve yanlış yolumdan da ayrılmayacaktım çünkü bu bir dikkat çekme yöntemiydi.

Onlara öfkeli miydim, hayır çünkü ortaokuldan beri böyle durumlara alışıktım. Peki onlardan intikam alacak mıydım? Sadece hak eden kişiden ama buna intikam denemezdi, sonuçta çığlık atan kişi ben değildim. Hivda gibi kızlarla uğraşmak istemiyordum ve bana herkesin içinde ayakkabısını fırlatması gururuma dokunmuştu, öte yandan ben ödeşmek için ona kendi ayakkabılarımı fırlatmazdım çünkü şu yaşıma kadar kimseye ufak bir tokat bile vurmamıştım. Şiddet taraftarı değildim, aksine beynimi kullanırdım.

Az önce ne kadar da arkadaş gibiydik ama ben, sonucun böyle olacağını biliyordum ve keşke hep yaptığım gibi onlarla konuşmaya çalışmak yerine her zamanki gibi kendi köşeme çekilseydim.

Beni her kötü olayda öne çıkartmaları ve yine beni insan dışı duygusuz bir varlık olarak görmelerinin sebebi onlara kırılmadığımı düşündükleri için olabilirdi. Kırılıyordum ve sadece belli etmiyordum. Tabii ki de duygularım vardı ama sadece yüzümün belli etmemesini sağlıyordum, tıpkı şu anda öğretmene duvara bakıyormuş gibi baktığım gibi.

Arkadaşsızdım. Gerçek anlamda tek arkadaşım Müge'ydi, yani kuzenim. Maalesef ki onunla görüşemiyorduk çünkü okul saatlerimiz aynıydı ve evlerimizin arasında yirmi dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. Babam eve geldiği zaman, yani akşamleyin, araba ile Müge'lere gidebilirdik ama babam Müge'in annesini ve babasını sevmesine rağmen aynı sitede oturan öbür teyzemi ve kocasını sevmiyordu. Kısacası oraya gitmemek için bahaneler ve geçiştirmeler vardı.

En alt katın camından kafasını çıkartmış erkek öğretmen, gözlerini benden ayırmıyordu. Öğretmen, elini neden diye bir şekle sokup "Niye çığlık atıyorsun?" diye bana bağırdı. Nedense öğretmeni umursamadım ve gözlerim, öğretmenin arkasındaki çocukları buldu.

Şu an odaklandığım şey öğretmenin arkasındaki dokuzuncu sınıf çocuklarının şaklabanlık yapmalarıydı. Çoğu öğretmenin arkasından kıkırdıyor ve dersleri boş geçiyor diye seviniyorlardı. Bazıları öğretmenin sırtına dil çıkartıyor, bazıları ciddi bir şekilde öğretmenin elini taklit edip gülüyor, bazıları da ellerini kulaklarının arkasına götürüp balık hareketi yapıyordu. Tabii ki bana bakanlar da vardı. Bana, şükürler olsun, dersi böldüğün için teşekkür ederiz, der gibi bakıp ellerini minnet şekline sokuyorlardı.

YALANCILAR BİRLİĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin