∆~Ormanın Derinlikleri

120 25 81
                                    


avuçlarımı yaraladım,
birkez daha gelip
sarsın diye'

Fleurie
Love and War

Bedenimi zorlukla dik tutabiliyorken Santo'nun kayışlarını gevşek bir şekilde tutuyordum. Günlerdir yoldaydık ve ara verdiğimiz zaman kısıtlıydı. En fazla birkaç saat dinleniyor ardından yeniden yola koyuluyorduk. At sürmek sandığımdan da daha zorluymuş.

Verdiğimiz kısa aralarda diğerleri yemek yerken ben bir köşeye çekilip uyuyor ve bedenimde ki ağrıların geçmesini sağlıyordum. Sonrasında ise Farah uykumun en derin yerinde beni sürükleyerek kaldırıyordu.

İlk iki gün Douglas yanımdan ayrılmamış benimle sohbet etmişti. Sanırım bu yolculuk boyunca en keyif aldığım zaman dilimiydi. Sonraki günlerde muhafızlar onu benden uzaklaştırmış, hepimizin önünde Lord Oren ile ilerleyerek güvenliğimizi sağlamıştı.

"Şu huysuz adam beni hiç dinlemiyor. Bir haftayı aşkındır yoldayız ve kokmak üzereyim! Yıkanmam gerekiyor." Farah birkaç gündür söylendiği konuyu yeniden dile getirdiğinde gülmüş ve ona bakmıştım. Üzerinde ki salaş elbiseyi çekiştiriyor ve yüzünü buruşturuyordu. Aslında şuanda en temiz olanımız oydu fakat bu söylediğimi kesin bir dille reddediyordu.

Douglas'a bir nehir kenarında ara vermemizi söylediğinde Douglas kesin bir dille 'hayır' demiş ve yanımızdan ayrılmıştı. Bu olay olalı birkaç gün oluyordu ve Farah o günden beri sinir krizleri geçiriyordu. Yolumuz normalden daha da uzundu çünkü şehirlere girmiyorduk. Sınırlardan ilerleyerek yolu uzatıyorduk. Bunun nedenini sorduğumda ise oldukça şaşırmıştım.

Çünkü bazı krallıklar Douglas'ı kabul etmemişlerdi. Bu yüzden bir savaş içerisindelerdi. Bunların başında ise Epalix ve Uxpa Krallığı yer alıyordu. Şuanda ise Epalix ile Qual arasında ki sınırdaydık.

"Eminim güvenli bir yer bulununca bir nehirde yıkanmana izin verecektir." Onu son birkaç günde olduğu gibi telkin etmeye devam ederken derin bir nefes aldı. Bakışlarını bana çevirdiğinde gözbebeklerinin ince bir çizgi halini aldığını görmüştüm. Tıpkı yaralarımı iyileştirirken ki gibiydi. Ve bir şeylerin peşindeydi.

"Buldum bile." Gözlerini kırpıp yeniden eski haline döndü ve sırıtarak atını hızlandırdı. Onun arkasından şaşkınlıkla bakmaya devam ederken ilerideki ağaçların arasından çıkan küçük yılanı görmüştüm. Nasıl bulduğu şimdi anlaşılmıştı.

Douglas'ı ikna etme çabaları başladığında büyük bir merakla onu izlemeye devam etmiştim. Dişiliğini ve gücünü kullanabilen biriydi. Benim aksime.

Douglas'ın bakışları omzunun üzerinden bana döndüğünde kalbim sıkışmış ve utanmıştım. Bakışlarımı ondan çekip ormanın derinliklerine dikerken hala kara gözlerinin üzerimde olduğunun farkındaydım. Yine de cesaret edip ona bakamamıştım. Onunla konuşan Farah'tı. Bakması gereken kişi de oydu. Neden sürekli bana bakıp kalbimi hızlandırıyordu ki?

Sonu hüsran ile sonuçlanacak bir aşka kapılmak istemiyordum. O, kız kardeşimin ruhuna asırlardır sahip olan biriydi. Onun ruhu da kardeşime aitti. Bu gerçek benim gibi avam bir insan yüzünden değişmeyecekti.

Değişemezdi.

Üstelik böyle bir şey isteyerek bencillik yapamazdım. Douglas bana hayatımı sunmuştu. Ait olmadığım yerde ait olabileceğimi ve mutlu olacabileceğime söz vermişti. Bunlar benim için yeterliydi. Onun bana saygı duyduğunun farkındaydım. Ona, bana duyduğu saygının katlarca fazlasını duyuyordum. Emri altında canımı verecek kadar.

ONSRA /Ara Verildi/Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin