uyandım.
feci bir baş ağrısı ve sırt ağrısı ile tabii, fakat yanımda beni kolları arasına almış bir şekilde uyuyan changbin, nasıldı, bilemem. muhtelemen onun sırtı daha çok ağrıyordu.
dışarıdaydık hâlâ, üstümüze kendi üstündeki montu örtmüştü, muhtemelen hasta olacaktı ve bu benim yüzümden olacaktı, her neyse yavaşça changbinin kollarının arasından çıkıp onun montunu tekrar onun üstüne koyuyorum şimdi.
hafifçe kıpırdanıyor changbin, kafasını omzuma düşürdü, iyi hissettiriyor bana.
kolları güvenli, güvende hissettiriyor, birinin kolları arasında güvende hissetmeye iki gün yetiyormuş sahiden, benim gibi aptallar hemen güvenirdi yanındaki, ona iyi gelen herkese, tabii, changbin sadece bir süreliğine mi iyi birisi olurdu, yoksa hep mi, bilemem orasını.
saate bakıyorum, altı, tam altı, babam birazdan burada olacak, onun beni burada bu şekilde görmesini istemiyorum ama olacak bu, babam on dakikaya burada olacak ve görecek her şeyi, söylemek zorunda olacağım, belki changbin yardımcı olur bana, uyandırmalıyım onu diye düşünüyorum.
uyandırıyorum da, changbin yavaşça açıyor gözlerini, gözlerini kırpıştırarak tabii. "ha siktir, başım çok-" hapşurdu. hasta oldu sayemde, muazzam. "hasta etmişim seni."
"sorun değil." dedi ve gülümsedi, cidden.
güzel gülüyordu.
"babam gelecek, o," duraksadım, gözlerimi kapadım, sonra devam ettim cümleme. "o, gidince ikimiz içinde çorba yaparım, bu arada, annen ve baban, merak etmediler mi seni?" changbin kafasını salladı. "onları aradım, sen uyuya kalınca, bir arkadaşımda kalacağım dedim." ben de "ha." demiş ve anladığımı belirtmiştim.
ikimiz hâlâ, yan yana duruyorduk, aramızdan su sızmayacak şekilde.
babamın arabasını gördüm sonra, değiştirmedim yönümü veya herhangi bir şeyimi, sadece changbin'e haber vermiştim. "babamın arabası." changbin kendine dikleştirmeye çalışınca elimi omzuna koyarak durdurdum onu, eğer o gerilirse, ben daha çok gerilirim. "düzeltme kendini, eğer sen gerilirsen ben hiç bir şey diyemem." sahi, babamı görünce ona sarılıp ağlamazsam.
babam bu sırada arabayı kapının önüne park etmiş, ikimizi fark etmemişti henüz. daha sonra arabadan çıktı ve ikimizi de görünce kaşlarını çatarak buraya yaklaşmaya başladı, hâ siktir, şimdiden gözlerim dolmaya başladı.
changbin bir yorum yapmıyordu, sadece o da babama bakıyordu.
babam burada, karşımda şimdi. "felix, ne yapıyorsun burada bu saatte?" babam benden bakışlarını changbin'e çevirince changbin nezaketen başını eğdi. "baba."
sesim titredi.
"felix?" babam önümde eğildi, kollarımı ona doladım yavaşça, güvenli yerim.
"ne oluyor?" kendimi tutamayıp ağlamaya başladığımda changbin'in bir nefes verdiğini duydum. "ben açıklayayım."
babam bana sarılmaya devam ederken omuzumun üstünden changbin'e bakıyor olmalıydı. "eski eşiniz, yukarıda, dün akşam gelmiş ve siz gelene kadar gitmeyeceğini söylemiş felix'e, felix'in beresi bende kalmıştı, onu vermek için geldiğimde kriz geçirirken gördüm onu, eve çıkmak istemedi, burada uyumuşumuz ikimiz." hapşurdu bunu dedikten sonra.
babam benden ayrıldı ve sesli bir nefes verdi, elini changbin'in alnına koydu, "ateşin var, oğluma iyi bakmış gibisin ama insan önce kendini düşünmelidir." changbin omuz silkti babamın bu dediğine. "kendim benim için çoğu zaman öncelik olmadı, olamadı."
"baba." dedim burnumu çekerken. "felix?" dedi o da bana bakarak, bunu yapmasını seviyordum, ben ona baba dedikten sonra o da "felix?" derdi bana, tatlıydı, adım ağzına yakışıyordu, o koymuş zaten. "o kadını gönder, lütfen."
"peki, merdivenlerde bana yer açarsanız, neden olmasın?" changbin ve ben yapışık duran bacaklarımıza baktık, ben gülümsedim bu görüntüye kızarık gözlerim ile. sonra ikimizde aceleyle çektik bacaklarımızı, tatlıydık.
babam gülümseyen suratını soldurdu hemen, babamı sinirli iken görmek zordu, hayatım boyunca çok az gördüm ve hepsi bu kadın ile ilgiliydi, babam ondan nefret ediyordu, her zerremde hissediyordum.
"baban, tatlı birisi." changbin'e çevirdim kızarık gözlerimi, gözlerime baktı o da. "teşekkür ederim, bunu demen çok değerli benim için." changbin gülümsedi bana, "eminim öyledir felix." gülümsemesi çok güzel.
bu çocukla öpüşürsem gülümsemesinden öpeceğim.
binadan bağrışma sesleri gelince ürkek bakışlarımı çevirdim binanın camına, babama bir şey olmazdı, değil mi?
"gel." changbin merdivenlerden kalkmış, karşımda elini bana uzatıyordu. "nereye geleyim?"
"parka gidelim, yandaki, bunları dinlemek zorunda değilsin." gülümsedim ve elimi elinin üstüne koyup kalktım.sarıldım ona kalkınca.
o da ellerini sırtıma koymuştu ve kıkırdayarak sormuştu. "bu neydi şimdi?" omzunda nefes verdim. "teşekkür ederim, changbin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brown
Fanfictionchanglix, tamamlandı. onu, ve onun, kahverengi yazılarını, şiirlerini seviyorum, ben lee felix, ve ben, kahverengi şiirlerini çok sevsemde, artık şiirlerinden ve yazılarından çok, ondan hoşlanıyorum.