changbin ile öpüştüm.
ne. "ben, changbin ile öpüştüm." evimin kapısını aceleyle açıp, koridorda zıplamaya başladım. "changbin ile öpüştüm ben!"
babam evde bu arada.
"felix?" babam salonun kapısından kafasını uzatmış, çatık kaşlar ile bana bakıyor. güldüm bu görüntüsüne, çok mutluyum şuan, benden mutlusu yok. "kahverengi, iki tane kahverengi." kendi kendime mırıldandım, babam duydu, ona açıklamak istemiyorum kahverengiyi, o bizim şifreli sevgi cümlemiz artık. "ne kahverengi?"
"boşver baba, anlamazsın."babam iç çekti, bu hallerime alışık ama salona gelmemi işaret ediyor. bende babama yılışıyorum biraz, başımı boynuna falan sokuyorum. "özlemişim babamı." babam beni kollarıyla uzaklaştırıyor, gülümsüyor.
"bende seni özledim ama, kiminle öpüştüm dedin sen?" dudaklarımı birbirine bastırıyorum gülümsememek için. "changbin." babamın kaşlarının çatıklığı gitti, şu meşhur -tabii, siz meşhur olduğunu yeni öğreniyorsunuz- "ben biliyordum." bakışlarını kitledi üzerime. "ne, niye öyle bakıyorsun?"
"belliydi, felix, o yüzden."hayır, yalancı. belli falan değildi. belli miydi lan yoksa? hayır, değildi.
"yalan söyleme bana." babam dudaklarını büzdü, komik duruyor. "oğlumun çoğu tepkisini ve bakışlarını tanırım ama changbin'e olanlar bir farklıydı, eh, ilk defa birinden hoşlandığın belli. en azından, senin, aşık bakışlarını da bulmuş oldum." utandırdı beni bu cümleler, genelde babamdan çoğu konuda utanmam. sonuçta, babam o benim, hem, mentor'um olduğu konusunda da şüphem yok, babama "changbin iki gündür yok baba ya." diye ağlamaya başladığımda, bana verebileceği tüm tavsiyeleri vermişti, bu hayatım boyunca böyle oldu, babam ve ben.
eh, changbin'den hoşlandığımın gayet belli olmasına sevindim.
"felix, odanda bir defter buldum, bayağı bir eskiydi, başta, günlüğün sandım, o yüzden dokunmadım ama," bekle, ne? "ne, ne, şey, kapağı ne renk?"
"sen ve benim, senin küçük olduğun, fotoğrafımız var üstünde."tamam, bu kesinlikle hayatımda yaptığım en garip şeylerden birisi, on yaşımdan beri var o defter. annem, iki sene önce bizi terk etmişti, anılarımın -güzel olanların- benim ile olmasına ihtiyacım vardı. defterimin adı; geçirdiğim en güzel haftasonları. garip geliyor, biliyorum, öyle zaten.
açıklayayım hemen; ben, çocukluğumdan beri, sadece haftasonları müsait olurdum, bu yüzden güzel anılarımın neredeyse hepsi haftasonlarına ait.
her gün, güzel geçirdiğim bir haftasonunda, -eğer fotoğraf çekindiysek o gün- gider ve çıkartırdım onları. eğer o gün fotoğraf çekinmediysek, çizerim, çizmeye çalışırım demek daha doğru olur, ama yine de, yaparım bir şeyler. yanına da o günün neden en güzel haftasonu olduğunu anlatırım, öyle bir defterdi işte bu, çoğu kişiye manasız ve saçma, bana özel.
"geçirdiğim en güzel haftasonları defteri." babam gülümsedi. "yarısından fazlası sen baba. evet çünkü, hep sen varsın, oldun hep, hep benimlesin, en güzelleri hep seninle bu yüzden." babam başımda tutup kucağına çekti beni, bu temas bana iyi hissettirdi. "eh, defteri buraya getireyim de, içine birlikte bakalım madem, artık bu deftere ortaksın."
"iyi, getir."odamdan defteri kaptığım gibi babamın yanına oturdum, bu deftere eklenmesi gereken bir gün daha vardı; bugün. problem değil, defteri inceledikten sonra eklerim tabii ki.
geçirdiğim en güzel haftasonları defterime hoşgeldiniz! -burada sadece senin olduğunu biliyorum lee felix, ama canım böyle yazmak istedi.-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brown
Fanfictionchanglix, tamamlandı. onu, ve onun, kahverengi yazılarını, şiirlerini seviyorum, ben lee felix, ve ben, kahverengi şiirlerini çok sevsemde, artık şiirlerinden ve yazılarından çok, ondan hoşlanıyorum.