"geldin mi?"
"evet, minho'ya uğrayacağım sonra, parkta, her zamanki gibi."
evet, o parkla bütünleşmişiz artık. o parkla aramıza kilometreler girse de, bizim o park.
"tamam, parkta, her zamanki gibi."
gülümsedim bunu söylerken, gülümsetiyor.
"seviyorum seni."
"bende seni seviyorum."bu da sanki bizim sloganımız olmuş gibi, her telefonu kapatırken bunu söyleyip duruyoruz. hoşuma gitmiyor değil ama hep "seviyorum seni." diyen taraf changbin oluyor, gıcık olmuyor değilim.
ben şimdi ne mi yapıyorum? aslına bakılırsa; hiç bir şey. cidden, beklemekten başka bir şey yapamazmışım gibi, kafamda yapmayı düşündüğüm hiç bir şey yok.
belki, seungmin'i ararım.
evet, öyle yapacağım. sonuçta, minho'da meşgul, eminim ki o da boş boş duruyordur.
telefonumu çıkarıyor ve seungmin'i arıyorum. iki kez çalınca açtı, saydım. "alo?"
seungmin'in garip huyları var, mesela bunun gibi. kimin aradığına bakmıyor, cidden. sadece açıyor ve karşıdakini sesinden tanımaya çalışıyor!
bana itiraf falan etmedi tabii bunu, bir keresinde yine bu şekilde açtı ve sesim hasta olduğum için biraz daha garipti, bana "kimsin sen?" diyince itiraf etmek zorunda kalmıştı.
aptal çocuk.
"gelsene bize, sıkılıyorum." ne gerek var uzatmaya, bir şey yapmadığı belli. iki çalışta açtı, işi olsaydı en az dört çalışta açardı. "yemek varsa gelirim."
"yok ama söylerim."
"of, hayır ya. babanın yaptığı şu çorbadan yok mu?"
"yok."
"yemem o zaman, atıştırmalık bir şeyler alırım."
"iyi."babama ve çorbasına aşıkta, kusura bakmazsınız artık.
muhtemelen on dakikaya burada olurdu seungmin, oturup bir film seçmeye koyuldum. genelde animasyon filmleri izliyorduk beraber, changbin ile de öyle yapıyorduk çünkü ben ne dizi izlerim, ne film. sadece animasyon filmleri sarar beni.
animasyon filmlerinin arasında gezinirken koltukta bin kere pozisyon değiştirdim, gerçekten fena halde sıkılıyorum ve changbin'i bir saat sonra görebilirim.
minho'ya gitme sebebi de, eşyalarını taşıyor olması, o evden tamamen taşındılar gitmeden önce, bir tek changbin'in tek tük eşyaları kalmıştı. onları halledip yanıma gelecek, aslında bu biraz bencilce hissettiriyor çünkü yorgun olacak.
ama özlemişim, birlikte dinlebiliriz.
hayatımda bir kaç gereksiz gelişme de oldu.
bir kız kardeşim varmış ve geçenlerde bana yazdı, evet, iki gün önce yaşandı bu. benimle buluşmak istediğini, annesinin yaptıklarını desteklemediğini söyledi. umrumda falan değil bu detaylar ama söyleyip durdu işte.
yalan olmasın, başta hiç sıcak bakmadım bu fikre, bir gün boyunca soğuk yaptım, sonra babam geldi ve onunla konuşmam gerektiğini söyledi bana, aldatıldığı insanın kızı ile konuşmamı söyledi yani bana bildiğin.
ama, bir bakıma baktığında kesinlikle hiç bir suçu yok o kızın, konuştum bende, bir gece boyunca hem de, onunla konuştum.
kız kardeş, abi konuşması yaptık, şaka gibi ama yaptık yani.
sevdiği bir kız varmış, hannah'mış adı. abisi varmış bir tane de, chris diye, chris'ten hiç haz etmiyormuş çünkü çok korumacı bir abiymiş, kısıtlamıyormuş ama sürekli "dikkatli ol, kimselere güvenme çok." diyip duruyormuş hannah'a, olivia'da hiç sevmiyormuş o yüzden chris'i.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brown
Fanfictionchanglix, tamamlandı. onu, ve onun, kahverengi yazılarını, şiirlerini seviyorum, ben lee felix, ve ben, kahverengi şiirlerini çok sevsemde, artık şiirlerinden ve yazılarından çok, ondan hoşlanıyorum.