seungmin ile aramızdaki meseleleri hallettik.
bunların hepsini bana açıklamamasının sebebi sahiden de mutlu olmammış, gerçi bana göre çok saçma bu, bu beni daha çok üzdü ama her neyse.
şu bir hafta içinde, o günden sonra -o gün hakkında artık konuşmak istediğimden emin bile değilim.- her gün seungmin ile ders çalıştık ve bunun yararı oldu da. kendine zarar verme konusunu da, yavaş yavaş bıraktığını söyledi, minho ve beni aklına getiriyormuş.
sevgi sahiden, özel.
hadi size minho ve seungmin'in sevgili oluşundan bahsedeyim, -ben bile hâlen şaşkınım.- seungmin, okul tuvaletinde ağlarken görmüş minho onu, benim aklım biraz hovarda tabii, o sıralar tek yaptığım ders çalışıp pano düzenlemek, seungmin'i farkedememek bir yerde de benim hatam, ama ikimiz de, birbirimizi affettik. her neyse, seungmin o an cesaret almış her hangi bir şeyden, yaralarını göstermiş minho'ya. minho da okul tuvaletinin ilk yardım dolabından bir yara bandı çıkartmış, bir yarasına yapıştırmış yara bandını, sonra da, "iki min." yazıvermiş oraya.
sonra seungmin öpmüş minho'yu.
evet, her şey bu kadar hızlı gelişmiş, dinleyince biz de şaşırdık. flört bile etmeden öpüşmek sahiden de tam seungmin'lik bir iş olduğu için, ben inandım.
bize gelirsek, biz aynıyız changbin ile, gerçi şu aralar mahkeme olayları ile meşgul. annesi ve babası onun da şaşırdığı bir şekilde anlaşmalı boşandılar, hatta bugün oldu ve bitti her şey. babası, annesinin tüm mal haklarını vermiş sorun çıkarmadan, yine de bu onu suçsuz falan yapmıyor gözümde, iğrenç birisi.
tabii, boşanmaları demek, changbin'in gitmesi demek aynı zamanda.
bu konu ne olursa olsun, hep korkuttu beni, changbin de bir şey söylemedi ve bu olayı daha çok korkunçlaştırdı. yine de, üzgün olduğumu changbin'e belli etmemeye çalıştım, sonuçta, annesi ve babası boşanıyor, kolay değildir, bir de benimle uğraşmak zorunda olmamalı.
çalışma masamın üzerinde telefonun kaç kez titrediğini saydıktan sonra aldım elime, üç kez titredikten sonra. ben ve garip bir takım alışkanlıklarım, bence beni artık tanımışsanız buna alışıksınızdır. garip alışkanlıklarım olmasına yani.
arayan changbin bu arada.
"changbin."
"felix, selam." bu çocukla konuşurken harbiden gülümsememe engel olamıyorum.
"selam." telefonda konuşurken bir garibiz biz, sanki birbirimizi hiç tanımıyormuşuz gibi konuşmaya başlıyoruz, yine de hoşuma gidiyor.
"sana geliyorum, güzel bir haberim var."
"hm, neymiş o haber?"
"gelince söylerim, sebzeli ramen alıyorum senin için."
"of, tamam, teşekkür ederim ramen için." gülüyor bana.
"seviyorum seni, beş dakikaya oradayım."
"ben de seni seviyorum."
kapattım telefonu ve çalışma masasının üstüne geri koydum. ramen için su koymaya gittim, bir yandan ıslıkla bir ritim bulmuştum kendime.
minik minik dans ederek kettle'a ekledim suyu, ısınması için fişi taktım ve minik dans hareketlerimi sergilemeye devam ettim.
sizde dans edin, iyi geliyor ruha, cidden.
kapı çalana kadar, dans ettim öyle, bir iki dakika falan, evlerimiz arasında çok mesafe yok zaten.
metrelerin arasına, kilometreler de girebilir bir anda, hiç anlayamadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brown
Fanfictionchanglix, tamamlandı. onu, ve onun, kahverengi yazılarını, şiirlerini seviyorum, ben lee felix, ve ben, kahverengi şiirlerini çok sevsemde, artık şiirlerinden ve yazılarından çok, ondan hoşlanıyorum.