thirty three

1.8K 176 70
                                    

jungwon

İçerideki insanları umursamadan hızlıca kendimi boş bulduğum bir kabine attım. 3 kat koşmaktan o kadar çok yorulmuştum ki nefes nefese kalmıştım.

Birkaç kat peçete alıp klozetin kapağının üstüne bırakıp oturduğumda bir kulağım da dışarıdaydı. Şimdilik içeride bulunan öğrencilerin sesi dışında başka bir ses yoktu. Demek ki nereye kaybolduğumu anlayamamıştı. Rahat bir nefes verip yüzümü ellerimin arasına aldım.

Böyle olmasını gerçekten ben istemiyordum. Annemin beni zorlamasından dolayı iki gündür Jay'den onu gördüğüm her yerde kaçıyordum. Şimdi olduğu gibi... Derin bir nefes alıp ağlamam için beni zorlayan gözlerimi sıkıca kapattım. En azından şimdi burada ağlamamalıydım. Belki herkes gittikten sonra rahat rahat ağlayabilirdim.

Ellerimi gözlerime atıp silerken dışarıdaki sesler yavaş yavaş kesiliyordu. Acaba zil mi çalmıştı? O kadar stresliydim ki belli ki çalan zili bile duymamıştım. Telefonumu cebimden çıkarıp bizimkilerden ve Jay'den gelen mesajlara baktım. Çocukların mesajları yeni gelmişti. Jay'in de benim peşimden geldiğini ve arkadaşlarının da onları soru yağmuruna tuttuğuna dairdi. Jay'in mesajları ise daha çok benimle konuşmaya çalıştığı mesajlardı. Biraz daha üstlere çıkıp Pisi, ben ve onun fotoğraflarına baktım. Bunu en son onlarda kaldığım zaman telefonundan çekilip bana göndermiştim.

Gördüğüm fotoğraflarla ve lavaboda tek olmamdan dolayı bu sefer kendimi tutmadım ve ağlamaya başladım. Annemden nefret ediyordum, benim mutluluğumu düşünüyormuş gibi davranmasından da nefret ediyordum. O gece ne kadar üzüldüğümü görememiş miydi?

İç çekerek ağlamama devam ederken kapı birkaç kez tıklatıldı. "Dolu!" Of! Rahat rahat bile ağlayamıyordum. Gözlerimi silip telefonumu cebime geri sıkıştırdım, tam lavabodan çıkıcağım sırada dışarıdan o tanıdık ama hiç sakin olmayan sesi duymuştum. "Jungwon, dışarı çık bebeğim."

Olamaz! Burada mıydı? Nasıl çıkıcam şimdi ben dışarı? Şimdi ilk olarak kapının kolunu aşağı indiriceksin. Sonra bir bacağını ö- Ben de biliyordum öyle olacağını tabii ki de! Telaşla dudağımı ısırdım. Dersin başlamasına az vardı. Biraz daha beklersem gitmek zorunda kalıcaktı. Yani giderdi değil mi? Aynı kişiden mi bahsediyoruz? Hani şu iki gündür kaçtığın ve seninle konuşabilmek için gece gece sizin eve bile gelen çocuktan.

Şu an kesinlikle çıkamazdım. Hem daha Jay ile konuşmaya hazır değildim ki. Yüzüm de çok çirkindi. İki gündür tek yaptığım şey Jay ve Pisi ile olan fotoğraflarıma bakıp ağlamak ve annemi cezalandırmak adına yemek yememekti. Bu çirkin halimle asla karşısına çıkamazdım. Hem çıksam bile tek yapıcağım şey ağlamak olucaktı büyük ihtimalle. Ve sabırsız çıkan sesine bakıcak olursak o da o kadar sakin değildi. Bana kızmasından korkuyordum.

"Ben Jungwon değilim. Bahsettiğiniz kişiyi kesinlikle tanımıyorum. Beni biriyle karıştırdınız." Ben Jungwonum deseydin daha az belli ederdin kanka ama sen bilirsin. Of! Ne yapayım? Stresten aklım mı kalmıştı ki?

"Jungwon beş dakikadır orada olduğunu biliyorum, ağladığını da duydum. Daha fazla kaçmaya çalışma da çık dışarı. İster ders başlasın, isterse okulu üzerimize kapasınlar, umrumda değil. Seninle  konuşmadan şuradan şuraya adım atmam."

Alt dudağımı kendime çekip ayağımı stresle yere vurdum. Tek çarem çıkmaktı anlaşılan. "Çıkınca bana kızıcak mısın?"

"Hayır, kızmayacağım."

"Söz mü?"

"Söz."

"Bak kızarsan ağlarım. Sonra da beni susturamazsın. Tamam mı?"

my friend's brother | jaywonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin