Aşağıdan gelen seslerle gözlerimi açmaya çalışıp yüzüme dökülmüş saçlarımı geri ittim. Saati kontrol ettiğimde öğlen olduğunu görünce şaşkınlıkla etrafıma baktım. Hissetmeye devam ettiğim yorgunlukla yataktan kalkıp seslerin geldiği yere gittim. Kısık sesle çalan benimle kayboldun şarkısını duyunca gülümseyip mutfağa girdim.
"Ne yapıyorsun Barış?" dediğimde ellerini omzundaki havluyla kurutup bana döndü.
"Günaydın fıstık, kahvaltı hazırlıyorum. Uykunu aldın mı bakalım?" dedi. Her zamanki pozitifliği üstündeydi yine.
"Günaydın, aldım uykumu. Sen de mi uyudun şimdiye kadar?" Merak etmiştim.
"Hayır, seni beklemek istedim. Son zamanlarda uykunu alamıyor gibiydin."
Haklıydı, kafamda dönüp duran düşünceler uyumama izin vermiyordu.
"Dün ben yokken naptınız bakalım? Seni beklediğimden daha sakin buldum, bunu Aytaç'a mı borçluyuz?" dediğinde şaşkınlıkla yüzüne baktım. Sesindeki imayı duymamak imkansızdı. "Şirkete geldik belki ordasınızdır diye, sonra eve döndük. Beklemekten başka çarem olmadığı için öyle sakindim." dedim. Masaya oturmamı işaret edip elindeki tabakla gelip oturdu. Gözlerindeki ima pırıltılarını görünce ciddi kalmaya çalışsam da gülüşüme engel olamadım. Dirseklerini masaya yaslamış yanağını avucuna dayamıştı. "Bak işte, inkar etmiyorsun." dedi. Sonunda başka birinden etkilendiğimi sanıyordu, Aytaç'ın yıllar sonra karşıma çıktığını bilmiyordu.
"Barış, yok öyle bir şey. Uğruna gecelerce uykusuz kaldığım geçmişime ihanet etmiyorum, edemem." dememle yüzündeki gülümseme yok oldu. Aytaç'ı uzun zaman sonra görmek, onunla konuşmak tüm dengelerimi bozmuştu. Altüst olmuştum. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilmiyordum.
"Dünya." dedi yanımdaki sandalyeye oturup. Duraksayıp birkaç saniye düşündü. "Güzelim biliyorum onu ne kadar çok sevdiğini, ne kadar özlediğini, ne kadar görmek istediğini ama seni üzmekten fazlasını yapmayan birine fazla değil mi bu ilgi? Üzerinden üç yıl geçti ve ben seni böyle görmeyi hazmedemiyorum. Kim olduğunu bile bilmediğim birinin hayatını böylesine etkilemesi sinirlerimi bozuyor. " dedi. Sinirine hakim olmaya çalıştığı sesinden anlaşılıyordu. Düşündüğünün aksine hayatımı etkileyen tek kişi kendisiydi, en azından 2 gün öncesine kadar.
"Ne yapmalıyım?" diyebildim. Yönlendirilmekten nefret ederdim ama birilerinin yol göstermesine ihtiyacım vardı. Barış birkaç saniye düşündükten sonra saçlarını dağıttı.
"Bana o çocuğu bulmam için yardım et. Nerede kiminle ne yaptığını öğrenelim." dedi. Beni vazgeçirecek bir şeyler arayacaktı, biliyordum. Kendisi Aytaçla bu kadar yakınken, onunla sık sık karşılaşacağımı biliyordum. Nerde olduğunu bilmezken bile aklımdan çıkaramadığım adamı her gün gözlerine bakarak, sesini duyarak, neler yaptığını bilerek unutamazdım.
"Dünya, konuş benimle." dedi elini yüzümün önünde sallayıp. Gözlerimi masadan çekip yüzüne baktım. Diyecek bir şey bulamıyordum.
Yüzüme bakarken gözlerinde gördüğüm tek şey merhametti. Bana kıyamıyordu, gözleri bunu fazlasıyla belli ediyordu. "Ama Dünya." diyip duraksadı. "Şu gözlerindeki buğuya engel olamamak ne kadar sinir bozucu, biliyor musun?" dedi. "Hayatını kendine zehir ediyor, yaşamıyorsun. Piçin teki yüzünden sen burda nefes almaktan fazlasını yapmıyorsun. Kendini yerime koy güzelim, inan bana sen olsan benim kadar sakin kalmazdın. Sırf ona olan sevgin yüzünden bir şey demiyorum. Ama onu bulursam... Susmaya devam etmeyeceğim." dedi. Farkında olmadan dizini sallamaya başlamıştı, gerilmişti. Biraz da olsa sakinleşmesi için sarıldım. Kollarını belime sarıp saçlarımla oynadı yavaşça.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karart Bizi
Teen FictionBelimdeki elini tişörtümün içine kaydırırken yüzünü boynuma yaklaştırdı. Boynumda hissettiğim nefesiyle kasılırken buna izin vermemem gerektiğini hatırladım. İki yanımda amaçsızca duran ellerimin varlığını daha yeni hatırlamışçasına ellerimi omuzlar...