Kafa karışıklığımla baş başa geçen yolculuğun ardından hastanedeydik. Barış moralimin Esilaya bozulmuş olduğunu tahmin ettiğinden yol boyunca konuşmamış, üstüme gelmemişti. Esilanın odasına girdiğimizde Araz tekli koltukta gözleri kapalı oturuyor, Esila ise uyuyordu. Araz kapının kapanma sesine gözlerini açıp bize döndü.
"Hoşgeldiniz." Sesinden de yüzünden de yorgunluk akıyordu. Omuzları düşmüş, gözleri uyku mahmurluğuyla kısılmıştı. Araz gibi güçlü birini bu halde görmek çok zordu.
"Esila nasıl? Sen iyi misin?"
"İyiyim, ufak bir baygınlık geçirmiş. Yorgun hissettiğini söyleyip uyudu. Kan sonuçlarını bekliyoruz."
Başımı olumlu manada sallayıp Esilaya döndüm. Küçücük bedeni hastalıkla savaştıkça iyice küçülmüş, güçsüzleşmişti. Gidip baş ucuna oturup altın sarısı saçlarını çektim yüzünden. Zaten beyaz olan teni iyice soluklaşmıştı.
"Sıkma canını. İyileşmesi için her şeyi yapıyoruz, yapacağız da. Seni üzgün görmek onu da üzüyor biliyorsun."
Barışın söylediklerine Araz başını sallamakla yetinip kardeşine döndü. Gözlerindeki acıyı gizlemekle uğraşmıyordu. Kardeşiyle arasındaki güçlü bağın yok olmasından ölümüne korkuyordu.
"Araz, hava almak ister misin? İyi görünmüyorsun."
"İstemiyorum. İyiyim ben."
Teklifimi reddetmesine şaşırmamıştım ama dinlenmeye ihtiyacı vardı. Esila hastaneden çıkmadan bunun mümkün olduğunu da sanmıyordum.
"Abi?" diyen güçsüz sesi duyunca aynı anda Esilaya döndük. Araz büyük adımlarla Esilanın başına geçip saçlarını sevdi.
"Efendim abim?"
"Su... Var mı?"
Gözlerini açıp etrafa göz atarken yan tarafımdaki su şişesini açtım. Doğrulmasına yardım edip alnından öptüm.
"Dünyam gelmiş." derken sonunu yorgunluğuna rağmen uzatıp kocaman gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Suyunu içtikten sonra cevap bekler gibi gözlerime baktı.
"Şimdi geldik güzelim, uykun varmış diye uyandırmak da istemedim."
"Barışın da gelmiş fıstık, bi selam yok mu?"
Barışın dediklerine gülerken Araza baktım. Yorgunca gülümseyerek, hayranlıkla bakıyordu kardeşine. Dışardan bakan biri Arazın birini sevebileceğine bile inanması güçtü ama Araz kardeşini çok güzel seviyordu.
"Napıyosun Barışş?"
"Hangi çikolata daha güzeldi diye düşünüyorum ya." derken tıpkı Esila gibi çocuklaşmıştı Barış.
"Milkalar çok güzel Barış, bu da soru mu?"
"O zaman doğru almışız çikolataları." dediğimde bana döndü. Çikolatasını ve sütünü kucağına bıraktığımda kollarını açtı. Yaklaşıp sarıldığımda o da sıkıca sarılmıştı. Kapının tıklatılmasıyla geri çekilip gelen kişiye baktım. Esilanın doktoru Suna Hanım elinde dosyasıyla girip kapıyı kapattı.
"Günaydın prenses, nasılsın bakalım?"
"Biraz yorgunum ama iyiyim."
"İstersen yorgunluğun için serum yapalım, olur mu?"
"Hayır, dinlenirsem geçer. Abim dinlenince de geçmiyor, ona yapalım serumu."
Doktor yüzündeki gülümsemeyi bozmamaya çalışarak Araza göz attı, tekrar Esilaya döndüğünde gülümsemesi daha kararlıydı. Araz aynı durumda değildi, gözlerinin dolmasına engel olmaya çalışır gibi yukarı bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karart Bizi
Genç KurguBelimdeki elini tişörtümün içine kaydırırken yüzünü boynuma yaklaştırdı. Boynumda hissettiğim nefesiyle kasılırken buna izin vermemem gerektiğini hatırladım. İki yanımda amaçsızca duran ellerimin varlığını daha yeni hatırlamışçasına ellerimi omuzlar...