Arabların sesi, komşuların gürültüsü, işe yetişmeye çalışan yetişkinler, okula geç kalan çocuklar, kavga eden çiftler, sokakta birbirinden öpücük çalan âşıklar; Herkes mutlu muydu gerçekten? Tüm bu ses, bu gürültü, bu itiş kakışa gerek var mıydı? Ne içindi bu koşuşturmaca? Seviyorum diyen herkes seviyor, nefes alan herkes, yaşıyor muydu? Bir kuş yalnızlıktan ölebilirdi, peki bir insan? O da ölebilir miydi? Yalnızlıktan kasıt yanında hiçbir varlığın olmaması mıydı? Seni anlamayan, seni sevmediğini bildiğin birinin yanında kalmakta yalnızlıktan öldürmez miydi seni?
"Üşüteceksin."
Omuzum da ağırlık hissettim. Tüy kadar hafif bir şal ve onun aksine ağır bir el, elin omuzumlarımdan çekildiğini hissettim. Çekilmesin istedim. Beni ısıtan tek şey onlardı çünkü. Elleri, çok güzeldi. Tatmin ediyor, bazen de can yakıyordu. Gerçi can yakmışlığı çok olmamıştı, bir kere olmuştu. Değmemişti ama değmiş kadar can yakmıştı. Çok üzülmüştü, çok pişman olmuştu bir anlık sinir demişti. Ama kendimi de tuttum bak, abartma da demişti, ağlatmıştı da içim çıkana kadar hıçkıra hıçkıra ağlatmıştı.
Balkonumuz küçük olduğu ve yer açmak istediğimiz için sandalyeleri katlıyor, duvara yaslıyorduk zaten genellikle de pek ikimiz yan yana oturmazdık. Ben buraya sigara içmeye çıkar, düşüncelerimde hiç içine girmediğim bir okyanus kadar korkutucu bir şekilde kendimi boğardım. Çırpınırdım, sussun isterdim."Sus!" Derdim.
"Efendim?"
Sanırım düşüncelerim beynimin içinden çıkıp dudaklarımı oynatmıştı.
Yeşilin en güzel tonu olan gözlerine çevirdim bakışlarımı, elimde tuttuğum bitmeye yüz tutmuş sigaramdan son bir duman çektikten hemen sonra.
"Bazen kafamın içini sus dediğim zaman susturmak istiyorum." Dedim. "Beni kahrediyor."
Dudakları birbirini itti. "Seni kahreden tek şey bu sigara." Dedi parmağıyla masada duran paketi gösterip. "Eskiden bu kadar içmezdin, hayırdır efkara mı bağladın? Müslüm Baba da açayım mı sana ambiyansa bu uyuyor çünkü."
Ne cevap vermesini bekledim, ya da ne istedim bilmiyordum. Neyin var? ne güzel bir soruydu, neyin var söyle bana seni düşünüyorum canını sıkan ne? Birlikte çözelim de eklenirse yanına, ekmeğin üstüne bal sürmüş kadar mest olurdu insan. Bu ilgi belirtisiydi. Bu kadar aç olmam normal miydi? Ekmeği kuru kuru yemeğe de razıydım fakat o dalgasına devam etti.
"Bu kadar ince düşünme üşütürsün!" Kendi espirisine güldü. "Gerçi üşüteceksin de niye çıktın sen böyle canına kastın mı var senin?"
Başımı olumlu anlamda arabalarda olan oyuncak köpekler gibi salladım.
Elimi pakete bir dal daha almak için uzattım. Elimi yakalayan diğer elin sıcaklığını hissettim. Sıcacıktı, elleri, vücudu... Uyumayı en çok sevdiğim gövdesi çok sıcaktı. Gerçi çoğu zaman kayıp, başımdan kurtulurdu ama olsun. Bazen hissetmesin diye kafamın ağırlığını vermezdim. Bir süre sonra uykuya dalınca dokunurdum da o tene. Ondan da kurtulurdu. Çoğu zaman yanımda yatmazdı. Seviştikten sonra yorgun düşen bedenine istinaden kalkamazdı yanımdan. En çok o geceler uyumayı severdim.
"Karışma!" Dedim Dikkat! Tehlikelidir. Ses tonumla.
"Uuu gerilmiş benim kızım."
Dediğini umursamadım ve zehri dudaklarıma yerleştirdim. Çakmağa uzanacağım sırada yine o el benden önce davrandı. İlk önce vermeyecek sandım, sanki beni düşünüyormuşçasına içirmeyecek sandım. Belki o zaman içmezdim. Çakmağı alıp zehri ateşlendirdi. İçime derince bir nefes çektim. Onun zıttı yöne üfledim.
Sandalyeden kalktığını hissettim. Bir iki adımla yanıma ulaşıp bir bacağını sandalyenin öbürkü ucuna atarak arkama geçti. Çok da güvenmemeliydi bu yaptığına kaportayı çizdirebilirdi.
Mızırdanırcasına ses çıkardım. Sigarayı iki parmağımın arasına alıp "Ne yapıyorsun?" Dedim.
Omuzumu ovmaya başladı, omuzlarımın onun ellerine ihtiyacı varmış meğersem. Ne çok rahatlatıyordu!
"Niye gerildin sen bu kadar?"
"Lütfen..." dedim yalvarırcasına. "Beni böyle rahatlatamazsın, uyumak istemiyorum."
Burnundan soluk vererek güldü. "Ne istiyormuş o senin arsız, doymak bilmeyen canın?"
Dudaklarım, kilidini açmaya çalışan bir anahtar gibi kildini buldu. Kilit uzaklaştı. Kapıyı açamamış mıydı?
"Gel..." elini uzattı. "Gel buraya benim arsız kızım."
Uzattığı maharetli ellerini tuttum.
Birlikte odama doğru ilerledik kapıyı açan onun elleri oldu. Ama benim anahtarım da buna vesile olmuştu değil mi?
Kendini yatağa attı. Yanına uzandım. Bedenini üstüme serdi. Hadi göster bakalım ne istiyormuşsun der gibi gözlerime baktı.
"Seninle konuşmak istediğim bir şey var." Kaşları çatıldı. "Daha doğrusu söylemek istediğim bir şey."
"Söyle bakalım."
"İki insanın hâlâ birbirini sevip sevmediğini nereden anlarsın biliyor musun?"
Ciddi ses tonum, öpmelere doyamadığım ve belki de asla doymak bilmeyeceğim o güzel dudağının sağ tarafını, aheste aheste sağa doğru kaydırmıştı.
Sol gözünü "Neymiş?" Dercesine kırptı.
"Kıskanmak..." dedim ciddiyetimi hâlâ koruyordum.
Afallamasını fırsat bilip göğsünden ittirerek yerimizi değiştirdim.
"Beni başkasıyla sevişirken izleyeceksin!" dedim. Hiçbir soru eki yok, onay bekleyen bir ses tonu yok, sadece emir vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüznün Fahişesi (+18)
Romance"İki insanın hâlâ birbirini sevip sevmediğini nereden anlarsın biliyor musun?" Ciddi ses tonum, öpmelere doyamadığım ve belki de asla doymak bilmeyeceğim o güzel dudağının sağ tarafını, aheste aheste sağa doğru kaydırmıştı. Sol gözünü "Neymiş?" Derc...