"Bu defa farklı olacak demiştin Hyunjin. Ben sana güveniyorum."
- 🌗 -
Güneş aya, ay güneşe koşamaz ama... Minho tam defterine büyük kalabalığın arasında yazı yazarken başını kaldırdı ve kuzenine baktı. "Ama tanrı sizi bu defa kavuşturur umarım." Dedi ve not defterini bir kenara fırlattı.
Felix'in "ben sana güveniyorum." Diyerek iceri dalmasının ardından Hyunjin bir süre sessizce bekledi ve sonunda dayanamayıp kendi de daldı içeri.
Felix dumanların sardığı koridorda tam kazan dairesinin yanındaki tuvaletin kapısını açtı. Dökülmek uzere olan tavanın parçaları ayağına takılınca bir an dengesini kaybetti. "Seungmin! KİM SEUNGMİN!"
"F-felix... gelme Felix. Çık buradan!" Seungmin'in sesi içeride bir yerlerden yankılanmıştı. "Nerdesin Seungmin?!" Diye tekrar bağırdı Felix. Ancak Seungmin gitmesi konusunda diretmeye devam etti.
Dolayısıyla Felix onun sesinin geldiği yeri takip etti. En kenardaki tuvaletin kapısını tekmeledi ama açamadı. Nefesi daralırken bir kaç kere daha tekmeledi ancak nafileydi. Kapıyı yalnızca aralayabilmişti.
"Beni buradan çıkaramazsın!" Bir kez daha öksürüklerinin arasından en kuvvetli şekilde bağırdı Seungmin. Felix kapıyı umutsuzca çekiştirmeye devam ederken konuşmaya başladı. "Chris'i son bir kez göremedim Yongbok. Bırak da yalnız gideyim buradan. Sen de gelme peşimden. Buradan çıkıp ona evrenler boyu içimde kalmış her şeyi söylesen olmaz mı? Bana koca bir güneş verdiğini söyle. Ölmeden önce adını hatırladığım son kişi olarak bana kısa hayatımda dolu bir aşk verdiğini söyle. Mutlu olduğumuz bir evrende, bunun senin sayende olduğunu söyle. Onu çok sevdiğimi de söyle olur mu?"
"Kendin söyle Seungmin. Ben bir kez daha pişman ölmeyeceğim." Tuvaletin girişinden gelen ses ile Felix gözlerini o tarafa çevirdi. Gelen Hyunjin'di. Hızlıca koşup kapıyı kuvvetle ittirdi. Sonunda içeri biri girebilecek kadar aralanmıştı kapı. Ancak gördükleri manzara bir an duraksamalarına yol açmıştı.
Seungmin'in tam dizinin üzerine büyük bir taş düşmüş, bacağı kanıyordu. Hyunjin, Felix'in dehşet içinde kalmış yüzüne baktı ve hızla önüne dönüp Seungmin'in üzerindeki taşı kaldırmaya çalıştı. Becerememişti. "Dedim işte. Beni çıkaramazsınız. Gitin artık."
"Kes sesini!" Diye bağırdı Hyunjin. Tam o sırada lavabodan içeri Minho da adımladı. "neyi bekliyorsunuz? Jisung fenalaştı, içeri girmeye çalışıyor."
"Hyung Seungmin..." Hyunjin taşı kaldırmaya çalışırken konuştu. Minho da koştu hızla yanına. Taşı zorla kaldırmışlardı. Hyunjin Seungmin'i dikkatlice Minho'nun sırtına koydu ve buradan çıkmaları için ona destek verdi. Tam kendi de gidiyordu ki Felix'in yanında olmadığını farketti. Hala tuvaletteydi ve öksürürken bogazını tutuyordu.
Zehirli duman yüzünden boğuluyordu muhtemelen önünü bile göremiyordu. "Felix!" Diye bağırdı ve Seungmin'le Minho'yu dışarı yolladıktan sonra tekrar lavaboya yöneldi. Ancak tam kapıdan içeri girdiğinde bir patlamanın daha olmasıyla iki moloz yığınının arasında kaldı. Ne Felix'e gidebiliyor, ne geri kaçabiliyordu.
Bir anlığına Felix'in öksürüklerinin kesilmesiyle tekrar panikle açtı gözlerini. "Felix, iyi misin?!"
Bir an ses gelmedi. "H-hyunjin..." sonunda büyük yığının hemen ardından kısık bir ses duyuldu. "T-tanrım bekle beni.. çıkaracağım seni oradan." Dedi Hyunjin ve doğrulup tasları tek tek oynatmaya çalıştı. Zorlanıyordu çünkü kolu ezilmişti.
Taşları tek tek kaldırmaya çalışırken tekrar Felix'in kısık sesi duyuldu. "Yorma kendini Hyunjin."
"Sus." Dedi Hyunjin ve kolundaki acıyı umursamadan taşları çekmeye devam etti. Sonunda zorla ufak bir delik açabilmişti. Ancak bu manzara bir an sendelemesine yol açmıştı. Felix'in başı kanıyor, gözleri kapanıyordu. Bir kaç tane taşın altında kalmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/309242308-288-k248256.jpg)