Kurumuş boğazımı temizledim. İçerisinde bulunduğum bu durumdan çıkabilecek miydim?Neredeydim, neredeydik?
Kimdi, kimlerdi bu bütün insanlar?
Girdaba kapılmıştım, Ölüm Girdabına.
Ölecektim, ölecektik.
"Kurtulmalıyım," mırıltım bu kulübede eko yaptı. "Kaçmalıyım."
Asla bilmediğim bu yerden kaçmalıydım, hemde hemen.
3 gün önce..
"Evet evet teyze iyiyim, bir sıkıntım yok. Eve geçeceğim şimdi, hıhım. Tamam teyze anladım, görüşürüz."
Elimde tuttuğum poşeti bileğime sarkıttım, telefonumu arka cebime sıkıştırıverdim.
İşten çıkmış ve o kadar yorgundum ki, durağın kenarına kıvrılıp uyuyabilirdim.
Yaklaşık yirmi dakikadır beklediğim otobüs hâlâ gelmemişti. Ne yazık ki uzun bir süre de gelmeyecek gibi duruyordu. Durağın oturma yerlerine bıraktım yorgun bedenimi.
Ben bir iç mimardım, onun yanında mühendis.
İkisi zıtta gelse öyleydim.
Saat akşamın 23.08'ini gösteriyordu. Geç saatlere kadar çizim yapmıştım çünkü bitirmem gereken projelerim vardı artık.
Son seferide kaçıracak olursam, eve yayan yürümek zorundaydım ve bu iki saate tekabül ediyordu.
İleriden gelen arabanın farları gözüme batıyordu. Durakta ve sokakta tek ben vardım ve birde ileride açık bir büfe.
Araba tam durağın önünde durdu, içerisinden takım elbiseli bir adam indi.
Bana doğru yaklaştığında kaşlarımı çattım. Kimdi bu adam?
Aramızda iki karış mesafe kaldığında adam bana gülümsedi. "Beni şirketinizden gönderdiler efendim, sizi eve bırakmam istendi."
Bu ilk kez oluyordu. "Şirketim benim kaçta çıkıp çıkmadığımı umursamaz."
"Patronu aramamı isterseniz, arayabilirim."
Kafamı salladım, "Ben ararım."
Telefonumu çıkarttığımda rehberimde ki şirket sahibinin numarasını bulup telefonu kulağıma götürdüm.
Üçüncü çalışta açıldı. "Evet Elza?"
"Merhaba bu saatte rahatsız ediyorum üzgünüm, bu arabayı siz mi gönderdiniz?"
"Evet Elza, şirket güvenliği tek senin kaldığını söylediğinde bu saatte dönmeni doğru bulmadım."
Kafamı salladım, adam doğru söylüyordu. "Teşekkürler, çok incesiniz."
Karşı taraftan bir cevap beklemeden telefonu kapattım. Adamın az önce indiği arabaya ilerledim ve kapıyı açtım.
Gözlerim irislerinden çıkacak kadar dehşetle açıldı.
Arka koltukta elinde silahını bana doğrultmuş bir adam oturuyordu.
Aldığım nefes, yarıda kesildi.
Arkadaki adam beni arabanın içerisine itelediğinde ne olduğunu anlamadan kendimi arabanın içerisinde buluverdim.
Hâlâ silahı tutmuş adama bakıyordum, ve gerisi bende yoktu.
Şimdi..
Uyandığımda bir kulübedeydim. Ahşap kulübe. İşin garip yanı bu da değildi, kulübenin kapısı açılıyordu ve bir sokağa çıkıyordu.
Kaldığım evlerden bir sürü vardı. Hepimizin evlerinde damga gibi numaralar ve ismimiz yazılıydı.
Yataktan kalktım ve kapıya ilerledim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sokağa çıktığımda karşı kulübemde açıktı ve orada ki bir kızda benim gibi öylece etrafına bakınıyordu.
Göz göze geldiğimizde kız irkildi ve kapıyı daha da kısık hale getirdi.
"Korkma," dedim sanki bu mümkünmüş gibi. "Bende senden korkuyorum."
Kız gevşemiş gibi derin bir nefes saldı dudaklarının arasından. "Burası da neresi?"
"Bilmiyorum." etrafı gezmekten başka şansım yoktu. Açtığım kapıyı arkamdan usulca kapattım ve sokağa adım attım. "Gelmiyor musun?"
Arkamda bıraktığım kıza baktım usulca. O merak etmiyor muydu?
Kız kafasını olumsuz anlamda salladı, "Hayır gelemem."
Anlayışla kafamı salladım. Bende korkuyordum ama o benden kat be kat fazla korkuyordu.
Üç evin önünden geçtim, hepsinde isimler yazılıydı. Zenan, Asena, Merti...
Sokağın bitiminde ki tabelayı inceledim: Girdap.
Burası çok normaldi, normal hayat gibiydi. Sokağın başında bir diğer yanında ki tabelaya ilişti bu kez gözlerim: Ölüm.
Vaz geçmiştim, burası hiç normal değildi.
Ölüm ve Girdab'ın arasında esir kalmış gibi hissetmiştim kendimi.
Az ileride gülüşen bir grup erkek gördüm. Gidip gitmemek arasında o kadar kararsız kaldım ki, sonra başka bir şansımın olmadığını düşünerek yanlarına adımladım.
Her şey onlar için çok normal görünüyordu.
"Afedersiniz," sesim kısık çıkmıştı ama onların duymasına yetmişti.
İçlerinden birisi alayla gülümsedi. "Afedersiniz?"
"Çok kibar lan, janjanlı."
Ortada oturan bir adama ilişti gözlerim. Buz mavisi gözleri gözlerime kilitlenmişti. Ona baktığımı fark ettiğinde, kafasını söylemen gerekeni söyle, der gibi öne salladı.
"B-burasının neresi olduğunu öğrenmek istemiştim sadece." sesim cılızdı, bedenim bitkindi ve beynimin içerisinde savaşlar veriyordum.
Mavi gözlerin sahibi az önce çıktığım sokağı işaret etti ve harelerini gözlerimden bir saniye olsun ayırmadı.
Güldü, gülümsemesi mavi harelerine zıttı. Sonra usulca konuştu, "Ölüm Girdabı."
instagram;cemre.u3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Girdabı
Roman pour Adolescents"Ben ölecektim, beni bunun için buraya getirmiştin?" kısık çıkan sesim yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeye neden olmuştu. Ölmemek için çırpındığım bu ellerde ölmeyi umar olmuştum. "O ilk geldiğindeydi, o zaman ölmeni istiyordum ama şimdi can çekiş...