Gözler, kehanetin bir aslıdır.Gözler yalan söylemesede dolaylı yoldan yalana teşebbüs eder.
Gözler duyguları saklar.
Gözleri insanların aslını bir kapana kıstırır ve onu istediği zaman gün yüzüne çıkartır.
Karşımdaki adamın gözleri tıpkı öyleydi. Kapana kısılmıştı. Ya da o mu oyun oynuyordu kapana, o mu bozmuştu kapanı?
"Ölüm Girdabı," dedim sorarcasına ve devam ettim soruma. "Sizler ne zamandır buradasınız?"
Adam bana o kadar anlamsız bakıyordu ki, bir an burada olup onlara soru sorduğum için utandım. "Kendimi bildim bileli."
Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Burası benim yaşadığım yerin bir semti olamaz."
"Daha önce cehennemde mi yaşıyordun?" şuursuz bakışları neredeyse benliğimi parçalayacaktı.
"Hayır," dedim mırıldanarak.
"O zaman yaşadığın yerin semti olamaz." dudaklarının yanı alayla kıvrıldı.
Arkama bakmadan koştum. Dalga mı geçiyordu tüm bu insanlar?
Şeytan bana oynadığı oyunda alayını her türlü belli ediyordu.
Şeytan beni inimden uzaklaştırmıştı.
"Hey hey, sakin ol tatlım." önüme çıkan, kıvırcık saçlı zenci kıza baktım. Gözleri benim bu halime şaşırmış gibiydi. "Sorun ne?"
Nefes nefese kalan bedenimi dizginlemeye çalıştım. "Sorun ne mi?" sesim beklediğimden de yüksek çıkmıştı. Alayla güldüm, delirmiş gibiydim. "Sorun ne, öyle mi!" yeni doğmaya başlayan güneşin ışıltıları beni kör edecekti. "Sorun bir avuç psikopatla aynı ortamda bulunuyor olmam."
Kız gülümsedi. "Anladım buraya yeni getirildin." kafasını salladı ve yüzüne sevecen bir sırıtma peyda etti. "Sana buranın gerçeklerini anlatmama izin ver," elini bana uzattı. "Ben Şali. Yabancı kökenliyim."
Şu an mantıklı düşünmeye o kadar ihtiyacım vardı ki...
Şeytan, dedi içimde ki benliğim. şeytan: 1 Elza: 0
"Şeytan," diye mırıldandım. Şali bana anlamayan gözlerle bakıyordu. "Bu bir rüya, öyle değil mi?"
Şali ifadesiz tuttuğu suratıyla bana baktı. "Hayır."
Histerek bir kahkaha attım. "Tabi ya, ne rüyası!" kahkaham yüzümde hâlâ duruyordu. "Kabus! Bu bir kabus!"
Şali delirmişim gibi suratımı izledi. Sahi, deliren ben miydim yoksa böyle bir durumu normal kıldıkları için onlar mı?
"İsmin neydi?" Şali yüzümü endişeyle inceliyordu şimdide.
"Elza," dedim normale dönmeye çalışarak. "İsmim Elza."
Şali kafasını salladı. "Gel," dedi. "Gel Elza, sana her şeyi açıklayacağım."
Beni kolumdan tutup çekiştirdi. Etrafı inceledim kısa bir an. Güneşin aydınlanmasıyla dışarıya çıkan insanları, normalliklerini.
Her şey nasıl bu kadar normaldi onlar için?
Şali beni, benim kaldığım ev ile neredeyse aynı olan bir yere soktu. İçeriye girdiğimizde ifadesizliğimi koruyordum.
Yatağın üzerinde bir erkek, koltukta ise bir kız uzanıyordu.
Uyuyorlardı.
"Uyanın! Hey, Safa, kalk!" Şali kızı yokladığında kız irkilerek uyandı.
Elleriyle gözlerini ovuşturdu. "Hayır Şali, ekmek alma sırası sende." mırıldanışı nedensiz bir tebessüm etmeme yol açtı.
Şali bana döndü, "Her sabah beni annesi sanıyor."
Ona gerçekten içten bir tebessüm bahşettim. Yapabileceğim en son şey gülümsemekti belki şu an ama duygularımı kontrol edemiyordum.
Kız kendisine geldiğinde bana bakabildi.Beni bir süre inceledikten sonra Şaliye çevirdi bakışlarını. "Bu kız?"
"Elza," dedi Şali. "Buraya yeni getirilmiş ve bende ona burada ne haltlar döndüğünü anlatacağım."
Safa'nın Türk olmadığı çok belliydi. Nereli olduğunu kestiremiyordum ama bembeyaz teni ve sarı saçları bana Rus kızlarını anımsatıyordu.
Küçük burnu, iri dudakları ve şu an yüz üstü yatmış olmanın verdiği durumla kızarmış yanakları, fazla sevimliydi.
Kurumuş dudaklarını yaladı Safa.
O an yataktan bir anda kalkan çocuk uykulu sesiyle mırıldandı. "Biz bile daha tam olarak ne haltlar döndüğünü bilmiyoruz, ne anlatacaksın ki kıza Şali?"
"Bildiğimiz kadarını." dedi keskin bir dille.
Çocuk, dağılmış saçları arasından ellerini geçirip karıştırdı. Hepsinin üzerinde garip bir yorgunluk vardı.
"Otursana Elza." Şali yatağın boş kısmına oturdu, bana da karşısında ki koltuğu gösterdi.
Dediği gibi geçip koltuğa oturdum. "Evet," dedim hepsinde gözlerimi gezdirirken. "Buranın bir tımarhane olduğunu söyleyecekseniz beni boşuna oyalamayın çünkü zaten tahmin edebiliyorum."
Şila güldü. Merak ettim, bu kadar karanlığın içerisinde nasıl bu kadar gerçek gülebiliyordu?
"Bunu ilk gören bile anlar." dedi Safa. "Ama o tımarhanenin içerisinde dönen oyunları henüz kimse anlamış değil."
"Siz," dedim Safaya bakarak. "Siz bir şeyler biliyor olmalısınız."
Şali kafasını salladı. "Biz bir çok şeyi biliyoruz çünkü Safa yönetimden bir kaç kişiyle yakın. Bilgileri Safa sayesinde alıyoruz."
"Yönetim?" dedim. Bu yerin yönetimide mi vardı?
"Evet yönetim." dedi çocuk yataktan kalkarken. "Siz konuşun, ben kahvaltı hazırlayacağım."
Şaliye artık sabrım tükenmiş gibi baktım.
Bunu fark etti.
"Burası bir adama ait." yatakta biraz sağa kaydı, rahat etmeye çalışıyordu. "Ve bizler ona sözde can acıtacak şeyler yapmışız."
"Nasıl yani?" dedim anlamayarak. Ben kime ne yapmış olabilirdim ki?
"Buraya onun canını yakan herkesi topluyor ve en sonunda bizden intikam almak istiyor."
"Yani," dedim kaşlarımı çatarak. "Dünya üzerinde tanrıya baş kaldırarak kendi cehennemini mi yaratıyor?"
"Öyle." dedi Safa. Sanki hepsinin söylemek istediğini bir çırpıda söylemiştim. "Ve işin garibi biz daha onun kim olduğunu bile bilmiyoruz."
"Kimseye gözükmüyor."
"Belki de içimizde?"
Kulağımın arkasında bir erkek sesi duymamla irkildim. "Belki de benimdir."
Şali kıkırdadı. "Kes şunu! Kızı korkutuyorsun Gökay."
Bu az önceki çocuktu. Korkmuştum ama bunu yaptığı şey için değil bir anda boş bulunmama bağlıyordum.
Düşündüm, bütün bu insanlar bir kişinin mi canını yakmıştı yani?
Tanrıya kafa tutmuş, dünyada kendi inini yaratmış bir şeytan vardı karşımda.
Değişen tek şey; şeytanın kılık değiştirip benimle bir saklambaç içerisinde olmasıydı.
instagram;cemre.u3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Girdabı
Jugendliteratur"Ben ölecektim, beni bunun için buraya getirmiştin?" kısık çıkan sesim yüzünde tatmin olmuş bir gülümsemeye neden olmuştu. Ölmemek için çırpındığım bu ellerde ölmeyi umar olmuştum. "O ilk geldiğindeydi, o zaman ölmeni istiyordum ama şimdi can çekiş...