"I don't mean to really love you,
I don't mean to even care about you."gala lee mınho offfff hırlarım adama boyle gıyındı
galada han jısung beyde boylee🥵🥵🥵🥵❤️❤️❤️🔥🔥🔥🔥🔥
bu arada ben bu ıkılı ıcın playlıst hazırladım adı coupable kapakta jısung bey var
gala'a bir buçuk saat varken küçük bir kaçamak yapmıştık, simsiyah olan bi' odanın içine girdiğimizden itibaren beni duvarın arasına almıştı. "kıyafetin çok hoş görünüyor." dedi file kumaşlarıma bakarak, yutkundum. göz ucuyla karın bölgesinde olan yara izine baktım. "ondan nefret ediyorsun diye biliyordum." yara izinden bahsettiğimi anlamış olacak ki bir süre sessizleşmişti. "evet, hâlâ nefret ediyorum." hiçbir duygu eklememişti cümlesine, dominantlığı aniden kayboluvermişti. dudaklarımı açıp bir şey diyeceğim sırada önce o davrandı, "sesini çıkarma."
dudaklarıma baktı, hiçbir şey yapmayıp öylece durdu. "vazgeçtim, kendi işini kendin yap." bedenimden uzaklaşıp, kapıya yönelmişti. "o sahnede... bana kim olduğunu hatırlat o zaman lee know, demiştim. neden hatırlatmıyorsun?" yerinde durdu, cümlelerimi düşünüyordu sanki. "hak ettiğini mi düşünüyorsun gerçekten?" arkasına döndü, bakışlarını gözlerimle buluşturdu. "hak etmiyor muyum?"
"beni tatmin edemedikten sonra hak etmen kime yazar?"
"sen bilirsin minho, benimle sevişmek için herkesin gözü dönüyor." onun odadan çıkması gerekirken ben odadan çıkmıştım, insanlar toplaşmaya başladığında hızlıca kapının olduğu yere gittim.
"merhabalar bay han." dedi hizmetkar. bende başımla selam verip içeriye girdim, ardımdan o da gelmişti. dudaklarımda ufak bir oynatma söz konusu değilken, gülümseyerek fısıldadım. "gelmeyebilirdin, bilirsin ben idare edebilirim."
"o söylediğin en son sözünden sonra mı?" hahladı, elini belime koyarak bütün ilgi odağın ben olduğumu fark etmiştim. cinsiyet ayırmaksızın hepsi bana bakıyorlardı. "beni öldürecekler." kaşlarını çattı, "kim?"
"burda olan insanların hepsi."
"roseanne, halleder. meşhur cazibesine katlanılmaz." dedi net bir şekilde. roseanne'i severdim hatta tek kelimeyle bayılırdım. dış görünüşü herkesi etkilerdi, kadınlar bile etkilenirdi ondan.
gazeteciler, bizleri çekmeye çalışıyordu çaktırmamaya çalışarak. onlar öyle sanıyordu tabi, fotoğraf makinesiyle çekmek.
***
iş gereği otellerde kalıyorduk, aynı odadaydık biz.
bazı takım kıyafetlerini gözümün önünde çıkartmaya başlamıştı, aynanın karşısına geçmişti. boynunda olan çelik zinciri çıkarttıktan sonra bembeyaz olan yatağa karşı fırlattı. aynaya bakarak yansımama baktı. "çıkarsana kıyafetini, ne bekliyorsun?"
"ben lavaboda çıkaracağım." diyerek oraya doğru koştum. her şeyden habersiz, file kumaşlarımı, kemerimi çıkartırken kapı tıktıklandı. "içeriye gireceğim." dedi minho.
"bekle!" diye bağırdım ister istemez, refleks olmaya başlamıştı artık.
duşun kabininde havlu vardı, elime onu alarak belime bağlamıştım. "gir." sözümü bitirmemi beklemeden kapıyı ittirdi, gözleri yerde duran bir kıyafetlerime bir bana bakıyordu. "ne?"
boğazını temizledi, "hiç." kısa ve net bir cevap sunmuştu. kafamı onu onaylarmışçasına sallayarak lavabodan çıktım, kapıyı kapattı.
"siktir." dedim kendi kendime, ona azacak adam mıydım ben? hemde bir söz bile söylememesine rağmen. dolaptan rastgele bir pijama seçerek hızlıca giyivermiştim.
yatağa yatıp, gözlerimi kısmıştım. beyaz bornoz giymiş bir şekilde lavabodan çıktığını gördüm, fark etmeden onu süzüyordum. ateşin ta kendisiydi. uyuduğumu sanmıştı sanırım, dolaptan pijamasını alarak tek hamlede giydi.
"tatlı rüyalar." diye kulağıma fısıldadı.
gece benim açımdan uzun sürecekti...
mehabalar meraba merhaba
sımdı sızlere pıjamalarını gostereım mı gosterwyım
han jısunga yakısan pıjama budur bro
lee mınho cennet gıbı bembeyaz seyler gıyıyo
haydı bb oy verın yorum atın ıste
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hizmetkâr, minsung
Fanfiction"her şeyiyle sana sunulan bir lee minho'u kabul etmek yerine öylece bırakıp gitmeyi seçersen han jisung, herkesin sana diyeceği tek bir kelimesi vardır." angst degıl a