"This shit me messes with my head."
han jisung,
o akşam ödüllerini elimde görmesinden çok boynumda olan kelebek dövmem yüzünden çıldıran han jisung.
öncesinde onu tanıdığımı tamamen söyleyemezdim, eskiden farklı bir kişiliği vardı. yada aşkımdan dolayı ben farklı düşünüyordum. hayatımız satrança bağlıydı, onu oynatan kişi kuklasıyken beni oynatan kişi karanlığımdı. kuklası bir kez şah mat yapmıştı. benim devrildiğim an o andı, olgunlaştığım ve tecrübe kazandığım andı.
kendi hayatıma odaklandım ek olarak mükemmel, her insanın isteyeceği bir adam olduğumu göstermek için çabalamıştım.
o hatıradan sonra karşımdakinin duygusunu bir daha umursamamıştım. kendimi mutlu ediyordum, kendi kendime yeterdim. insanların gözde adamı ben olacaktım, bir başkası değil. herkesin imrenerek baktığı adamdım. insan oğulları olarakta bilinen tanrı'nın kulları, tek bir kelimeme inanıyordu. onlar birkaç kaltağın uyduruk sözlerine değil de benim söylediğim sözlere inanırlar.
param konuşulurdu, oyunculuğum, fiziğim ve hayatıma yeni bir şey eklediğimden itibaren her yerde konuşulurdu. aslında bakarsanız, büyük resme yakınlaşıp bakmamanız lazım. bir adım uzaklaşın, öyle bakmalısınız. böylece her bir detayı konuşulurdu. benim her detayım konuşulduğu gibi, büyük resim bendim.
bu yüzden han jisung'u ilk defa tanıyormuş gibi yapıyordum, o da diğer birbirinden farksız bir oyuncuydu.
benim gözümde oyuncaktan farklı olmayan insanlara bir kez gülümsememle dünyayı sarsabilmiştim. kibardım, zekiydim. her türlü istenilen adam.. onların gözünde melektim.
han jisung ile biz bir değildik, asla olmayacaktık.
***
"roseanne?" jisung'la beraber bütün ünlü oyuncuların olduğu yerde bulunurken yanımıza gelmesi kuşkulandırmıştı şahsen, "minho, canım sıkıldı. eğleneceğim başka kişileri göndermeyecek misin?" göz ucuyla jisung'a baktım, yutkunmuştu. gözlerini kaçırıyordu. tekrardan roseanne'e baktım. "kimi istersin?"
"lalisa!" heyecanlı bir şekilde konuştu, bu gülmeme sahip olmuştu. "lalisa sana yeter mi sence?" diye sordum, "rubyjane.." dedi gözleri aşağıya bakarak. "ve jisoo." dedim onun demesine izin vermeyip.
bana karşı gülümsedikten sonra çabucak viplerin girdiği odaya girdi. "ne zamandan beri bu işlerdesin?" dedi jisung.
"seni ilgilendiren tarafın ne olduğunu göremiyorum."
sağ tarafa döndü, kısaca bedenini benim olduğum tarafa döndürdü. "lee minho, senle küçükte olsa bir dönem hayatımızı paylaştık."
"öyle mi? bence eskiden hayatımın bir parçası olduğun için şükretmelisin."
onu kışkırtmayı hayatımdan çok seviyorum doğrusu.
merhaba aektkadaslar uzun bı aradan sonra😉😉
nasılsınız bomba gıbı bı bolum mu
mınhonun kendıne olan ozguvenı mı desek yoksa narsıstlıgu mı desek anlamadım
ama hos oldu ya hos oldu begendım sevdım sızce ne gıydıler🤔🤔
hadı blackpınk uyelerıne ayrı bı asık oldugum ıcın ekledım gorusuruz oy verın yorum atın sevıyom sızı💓💓💓
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hizmetkâr, minsung
Fanfic"her şeyiyle sana sunulan bir lee minho'u kabul etmek yerine öylece bırakıp gitmeyi seçersen han jisung, herkesin sana diyeceği tek bir kelimesi vardır." angst degıl a