nine: you've got stars in your eyes.

27 5 1
                                    

İyi okumalar, sizi seviyoruz♡

Bir sonraki gün saat sabah 10'u gösterdiğinde Harry alarmının sesiyle homurdanarak yatağında doğruldu. Uzanıp komodindeki telefonunu susturdu. Sonra da bugün Louis ve ailesinin onlara geleceğini hatırladı ve kendini yatağa yüzüstü bırakıp yastığına küçük bir çığlık bıraktı. Bunu kendi istemişti, hem en fazla ne olabilirdi ki?

Zorlanarak yataktan kalktı ve dolabının önüne geçti, ah küçük Harry sadece saatler sonra o dolabın önünde neler olacağını tahmin bile edemezdi, eline gelen ilk tişörtü üstüne geçirip en alt rafa tıkıştırılmış bir eşofman altını da aldı ve giydi. Telefonunu cebine atıp yavaş adımlarla merdivenden aşağı indiği gibi mutfaktan annesinin sesini duydu. Telefonla konuşuyordu.

"Hadi be- biliyor musun aslında şimdi düşününce belli ediyordu yani görmemek için kör olmak lazım bebeğim."

Anne'in duyduğu şeye ilk önce şaşırmasını sonra da gülerek karşı tarafa hak vermesini dinledi Harry. Annesinin yanına gidip yanağına bir öpücük kondurdu ve günaydınlaştılar. Anne ise Harry'i görünce telefondaki sohbetini hızlıca bitirdi ve oğluna dönüp gülümseyerek "Jay'le konuştum, 12 gibi geleceklermiş tüm aileyi çağırdım özellikle Mark'ın işi olmadığını öğrenince, hepsiyle bir özlem giderelim dedim. Louis de geliyor biliyorsun siz-" dedi ama Harry cümlenin nereye gideceğini anlayınca onu böldü.

"İyi anlaşırız falan filan evet annem eminim. Onu geç de neye öyle tepki verdin sen demin konuşurken?"

"Önemli bir şey değil ya senin saf aklın almaz oğluşum." şakayla karışık söylediği şeye Harry somurtuyormuş gibi yaparak karşılık verdi ardından da dil çıkardı. Anne de onun burnunu sıkarak "Şaka yapıyorum." dedi.

"Şimdi yardım et bana da evi toparlayalım, sen git odanı topla önce."

"Ah-ah niye odamda mı toplaşıcaz o kadar insan annecim?" dedi Harry kaşlarını kaldırarak.

"Harry, benimle dalga geçme o oda toplanacak dediysem toplanacak. Hadi naş naş." Harry cevabını alınca anne emrine karşı gelemeyeceğini anlayıp yola koyuldu.

Yaklaşık bir saat sonunda herkesin yardımıyla zaten çok dağınık olmayan ev, Robin her hafta sonu mutlaka silip süpürüyordu, derlenip toplanmıştı. Şimdi ise sofraya eksiksiz bir İngiliz kahvaltısı hazırlanıyordu. Robin meşhur poğaça tarifinden yaparken Gemma bir yandan ona malzeme yardımı yapıyordu ve Anne'in kahvatılıkları düzenlemeye çalışıp yerlerine karar verememesiyle dalga geçiyordu. Anne'le bugün ne dalga geçilmişti ama. Harry'nin görevi ise bir ortam yaratmak açısından pikap ve plak ayarlamaktı ki işi çabuk bitmişti o yüzden yeni hazırlanmış koltuğa yayılıp telefonuyla ilgilenmeye başladı.

Saat 12'yi vurduğunda her şey yerli yerindeydi ve herkes eğlenceli bir gün geçirmek için heyecanlıydı. Harry dışında. Birkaç dakika sonra çalan kapıyı Anne koşarak açmıştı ve onları hemen eve davet etmişti. Ceketini çıkardıktan sonra Jay'e sıkıca sarıldı ve iki dost kısık sesle bir süre o konumda konuştu. Bu sırada da babaları ve hatta kardeşleri sarılan Harry ve Louis, birbirlerine sadece bakıyordu. Sarılmayı bırakan anneleri durumu fark etmiş olacak ki birbirlerine gülümsediler ve havayı dağıtmak için Jay "Bebeğim bir şey getirmeyin demiştin ama Banoffee Pie yapmıştım, Louis çok sever, tatlı olarak da güzel gider dedim." dedi ve başarıyla dikkatleri üzerine çekti.

"Ne tesadüf bak, benim aklımda da vardı yapmak Harry de çok sever." yine konu ikiliye gelince, evren her zaman bir yolunu buluyordu, herkes sofraya davet edildi ve konuşa konuşa bir tek kuş sütü eksik sofraya geldiler.

Robin ve Mark masanın iki ucuna yerleşirken Lottie ve Gemma'nın da karşılıklı masanın ortasındaki yerleri kapmasıyla Jay, Louis için Harry'nin karşısındaki sandalyeyi çekti. Harry göz devirerek yerine oturdu. Şimdiden iştahı kaçmıştı.

Anne sıcak kalsın diye fırında beklettikleri poğaçaları tabaklara servis ettikten sonra Jay'in karşısına yerleşti. Herkes gülüşerek yemeğini yerken Harry suratını asarak önündekileri didikliyordu. Louis'nin gözlerinin üstünde gezdiğinden habersizdi. Dolayısıyla Louis, manzarasından oldukça memnun görünüyordu ve birkaç saniye sonra arkada çalan müziği fark etmesiyle de gülümsedi.

"Jay, okulda nasıl bizimkinin durumu? Son zamanlarda biraz aklı havada sanki." Anne'in gülerek sorduğu soruya karşı Harry hızlıca kafasını kaldırarak uyaran gözlerle annesine baktı.

"Aslında oldukça iyi. Biraz notlarında oynama yaptım sana da söylediğim gibi ama hak ettiğini düşündüğüm içindi, aklınızda şüphe olmasın yani." Jay bunları söylerken delici bakışlarını oğlunun üstünden çekmemişti. Biraz gerildiklerini düşünen Mark olayı yumuşatmak için konuyu değiştirdi.

"Oğlum, önündeki sütü uzatır mısın? " Louis babasının sorusuyla hemen yerinden doğrulup sütü aldı. Masanın öbür ucuna uzatmak için uzandı. Fakat tam önünde duran çay bardağını hesaba katmamıştı. Harry olanları şaşkınca izlerken Louis'nin bardağa çarpmasıyla bardaktaki çay olduğu gibi üstündeki ince tişörte ve eşofmanına döküldü.

Jay ve Anne korkuyla yerlerinden kalkarken Louis sessizce küfrederek dökülen çayın çoğunluğunu emen ıslak tişörtü hızlıca çıkardı. Çıkarırken ıslanmış göğsü ve bozulmuş saçları yüzünden Harry bir süre nefesini tutmuştu. Herkesin içinde soyunmuş olmasına rağmen gözü bir tek Harry'ye takılmıştı. Tepkisini izlemekten kendini alamıyordu, canı yanarken bile. Jay Louis'nin çıplak oturamayacağının bilinciyle Harry'e döndü,

"Harryciğim, Louis ıslak eşofman ve tişörtle oturmasın, senin kıyafetlerinden verebilir misin?"

Harry kibarca reddetmeye hazırlansa da Anne'in bakışlarıyla yukarıyı işaret ettiğini görünce kafasını sallayarak yerinden kalktı. Louis de peşinden üst kata çıkıp ilk kapıdan giren Harry'i takip etti. Harry yavaş hareketlerle, ve Louis'ye bakmamaya çalışarak, dolabının önünde durdu. Kapağı açıp içinden ince siyah bir tişört ve eşofman çıkarmak için uzanmışken ensesinde sıcak bir nefes hissetmesiyle duraksadı.

"Şey, uh- tuhaf olacak ama benim- benim boxerım da ıslandı da..." duyduğu şeyle gözlerini büyüterek arkasını döndü Harry. Dönüşüyle burunlarının çarpışmasını görmezden gelip sinirle söylenmeye başladı.

"Gözlerimin önünde tişörtünü çıkarıyorsun, odama kadar geliyorsun, sana kendi kıyafetimi vermek zorunda kalıyorum yine bir şey demiyim diyorum ama cidden, boxer mı? Louis bi' siktir git Tanrı aşkına." son cümlesine kadar ne dediğinden çok Harry'nin yüzüne ve gözlerine odaklanan Louis, o son cümleyi duymasıyla odağını ve tavrını hızla değiştirdi. En azından o öyle sanıyordu ne de olsa karşısında Harry varken etkisi altında olduğu sınırlı duygular vardı.

"Suçlu ben miyim şimdi?"

Harry histerik bir kahkaha atarak yeşillerinde kaybolmaya başlamış mavilerin sahibine "Dikkatsiz olan da çayı kendi üstüne döken de sensin beyefendi, tabii ki suçlu sensin." dedi.

Louis onun bu kadar yakınında olmanın da sarhoş edici etkisiyle, aklında tartmadan bir cümle kuruverdi.

"Harry sen... Fazla güzelsin."

Nefesinin kesildiği belli olan Louis karşısındaki güzelliğin yüzünü santim santim inceliyordu.

Harry yanlış duyduğunu düşünmeye başlarken, ona gittikçe yaklaşan ve ellerini onun beline koyan Louis'yle hiç de yanlış duymadığını anlamış oldu.

Anne Harry'e görevini söyleyince Harry sonunda sevdiği bir şey yapacağı için sevinmişti. Plak koleksiyonlarının olduğu yere gidip pikabı kurdu ve bir plak aramaya başladı.

Klasik müzik seçmeyi düşünüyordu fakat bir üst rafta gözüne çarpan 'Nirvana' köşesiyle duraksadı. Sanatçı bir aile olmalarının da etkisiyle her türde plak koleksiyonları vardı. Aklına gelen anı, onu düşünmeden hareket etmeye itiyordu. Bayan Perry yerine öğretmenlik yaptığı ilk gün Louis'nin MTV Unplugged In New York live albümünden Lake Of Fire mırıldandığını hatırlamıştı. Kahvaltıda grunge dinleme taraftarı olmasa da istemsizce o albümü aradı. Bulduğunda, kendi yaptığına şaşırarak, plağı kapağından çıkardı ve plak çalara taktı.

İşte yine yapmıştı, onu düşünerek kendine engel olamamıştı. İçinde fırtınalar kopmuyormuş gibi davranmayı seçti ve yeni hazırlanmış koltuğa yayılıp telefonuyla ilgilenmeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 05, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

In Case You Need MeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin