Normal bir gündü ama Jimin gerçekten iyi hissetmiyordu.
Aniden midesinin bulandığını, ciğerlerindeki nefesi kesecek kadar hissettiğinde tozları temizlemek için kitapları silmekle meşguldü. Terlemeye başlamıştı, kalbi gümbürdüyor, görüşü kararmıştı.
Titreyerek girişe doğru hareket etti, paniğe kapıldı.
"Affedersiniz?" Kütüphane kapısından sesleniyor, sesinin koridordan ve istasyondaki gardiyana iletilmesini umarak.
Şirin olandı bu. Daha önce uzaktan gördüğü kişi. Nispeten genç, Jimin'in boyuna yakın, ince yapılı. Çoğunlukla orta yaşlı ve uygun olmayan diğer gardiyanlarla oldukça güçlü bir tezat oluşturuyordu.
Gardiyan ona bakar ve hemen yanına gider. Jimin konuşmadan önce yüzünü buruşturdu.
"Hücreme erken dönebilir miyim lütfen?" Zayıf bir şekilde soruyor. "Kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum ve tüm görevlerimi tamamladım-"
"Terliyorsun," dedi adam, kedi gibi gözlerini kısarak. "Herhangi bir madde etkisinde misin?"
"Hayır," Jimin hemen yalanladı. "Değilim."
Gardiyan onu analiz etti ve Jimin üniformasının göğüs cebine dikilmiş isme baktı. Min Yoongi.
Aniden başının döndüğünü hissetti ve dizleri büküldü, görüşünü engelleyen siyah noktalar geri gelmişti.
Kollar onu sabitlemek için beline dolandı ve kulağına panikli bir ses geldi. Jimin ona ne söylendiğini anlayacak kadar konsantre olamıyordu ama dik durmak için çaresiz bir çabayla parmaklarını gardiyanın üniformasına yumruk atıyordu. Ağzından akan salyadan, ensesini yakan soğuk terden, kalbinin kulaklarını tırmalayacak kadar yüksek sesle atmasından utanacak kapasiteye sahip değildi.
Jimin klinikte uyanır.
Gözlerini açtığında Yoongi'yi ve doktoru gördü.
Doktor kalemli fenerini çıkararaj, "Park Jimin," dedi. Gözlerine doğrulttu. "Beni duyabiliyor musun?"
"Evet," diye yanıtlıyor, sesi boğuk ve kalın. Konuşmak zor geliyordu. "Ne oldu?"
Tüm göğsü ağrıyor ve içinde bir boşluk varmış gibi hissediyordu.
"Vücudunuzda siyanür izleri bulduk. Zehirlenmişsiniz."
"Zehir mi?" Jimin zayıf bir şekilde sordu. "Bugün tek yediğim kafeteryada öğle yemeğiydi-"
"Düşman edinince böyle oluyor." Yoongi araya girdi. "Mutfakları da mahkumlar işletiyor. Faili belirleme sürecindeyiz. Senden başka zehirlenen olmadı."
Jimin ne diyeceğini bilememişti. Şimdi de yiyemiyor mutdu?
"Mideni yıkattık. Neyse ki, doz öldürücü değildi. Herhangi bir nöral hasar görmeyeceksiniz," diye bilgilendiriyor doktor. "Ama gözlem için seni bir gece burada tutacağız. Gardiyan Min seninle kalacak."
Jimin'in gözleri az önceki gardiyana takıldı. Ona bakıyordu ve yüzü okunamıyordu.
"Teşekkür ederim." dedi Jimin başını sallayarak.
Doktor daha sonra ayrıldı ve ikisini de şaşırtıcı olmayan gri odada bıraktı. Yatağın sadece bir taş levha değil, yastıklı olması yeterince güzeldi. Jimin koluna bağlı olan seruma baktı.
"Neden oturmuyorsun?" Boş bir sandalye olmasına rağmen Yoongi'nin nasıl ayakta kaldığını fark ederek sordu.
"Ben görevdeyim," diye yanıtladı Yoongi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the breathless zoo
FanfictionPark Jimin haksız yere cinayetle suçlanır ve kendisini dışarıda olduğundan daha fazla tehlikede bulduğu bir sahil hapishanesine gönderilir. Hayatta kalmak için tek seçeneği, herkesin veba gibi kaçındığı mahkûm Jeon Jungkook'a güvenmektir. [ceviri] ...