Jimin uyandığında yalnızdı.
Yatak soğuktu ve güneş ışığı pencereden odaya vuruyordu. Soluk, sarsıcı ve keskin bir hava vardı içeride. Tüm alan bir şeyden yoksun görünüyordu.
Jungkook olmadan uyanmaya alışkın değildi özellikle de diğer adam ondan uzak durmaya hiç hevesli görünmediği zamanlarda. Diğer adamın terlikleri hâlâ odadaydı, bu da onun şaşkınlığını daha da arttırmıştı. Jungkook hala odada olmalıydı.
Jimin hala içinden çarşafların üzerine meninin aktığını hissedebiliyordu. Uyluklarında ve arka tarafında keskin bir acı vardı. Dün giydiği üst hala üzerindeydi, bu da Jungkook'un gecenin bir noktasında onu tamamen soymuş olduğu anlamına geliyordu.
"Hyung?" Jimin zayıfça seslendi, sanki uykudan uyanmış, gece lambası söndüğü için korkudan kafası karışmış bir çocukmuş gibi aniden ağlamak istemişti.
Cevap gelmemişti, sözleri odanın boşluğunda donuk bir şekilde duyuluyordu.
Jimin ayağa kalktı ve kapıya doğru yürüdü, üzerinde kıyafet olmamasına rağmen kapıyı açmaya çalıştı.
Bir şeyler çok çok yanlıştı ve o bunu hissedebiliyordu.
Kapı kıpırdamıyordu. Bir santim bile. Sanki sadece dekorasyon için oradaymış, gerçek bir amacı yokmuş, duvara yerleştirilmiş gibiydi.
Soğuk ve ağır gözyaşları yanaklarından aşağı yuvarlanmaya başladı.
Arkasını döndü ve ortadaki masaya baktığında katlanmış elbiseler gördü. Ve yanlarında bir kitap vardı.
Jimin masaya doğru yürüdü ve çömeldi, giysileri inceledi. Üstünde bir not vardı.
Okumayı bitirdikten sonra bunları giy ve beni bul.
Jimin uykulu gözlerini sildi. Parmaklarını, kolları ve yakası fırfırlı, inci beyazı tül gömleğin üzerinde gezdirerek Jungkook'un bu kıyafetleri nereden bulduğunu merak etti. Bir prensin giyeceği bir şey gibi, abartılı bir şekilde yapılmış görünüyordü. Altında düzgünce katlanmış beyaz ipek bir pantolon vardı.
Bakışları kitaba kaydı. Eski ve kalın görünüyordu, birbirine bağlı çok sayıda eskimiş, sararmış sayfası vardı. Parmaklarını ince bir kurdele ile bir arada tutulan kapağın üzerinde gezdirdi. Bunun Jungkook'un eseri olduğu çok açıktı.
Jimin kitabı açtı ve ilk sayfaya baktı.
Günlüğüm
Bir çocuk tarafından net bir şekilde yazıldığı belli olan sözcükler dağınık bir şekilde karalanmış, sayfanın üzerine siyah mürekkep darbeleri terk edilmiş bir şekilde saçılmıştı.
Jimin gülümsedi.
İlk birkaç giriş çok güzeldi. Çocukken Jungkook için açıkça önemli olan küçük örneklerden bahsedilmişti. Akşam yemeğinde ne yediği, annesinin o gün giydiği elbise hakkındaki düşünceleri. Ödevini yapmak zorunda bırakılmaktan duyduğu üzüntüyü, şehre arabayla 3 saatlik bir yolculuk anlamına gelse de bir sonraki kasabada bir panayır ihtimali karşısında duyduğu sevinci dile getiriyordu.
Sayfaları karıştırmaya devam etti, gözleri çocukça kelimelere ve dünyaya karşı sadece masum bir bakış olarak tanımlanabilecek şeylere kaydı.
Jimin sonunda, Jungkook'un 9 yaşında olacağı 10 yıl öncesine ait bir sayfaya ulaştı.
Bugün okula gitmek istemediğim için tarlaya gittim. Mimi ile oynamak istiyordum. Bay Oh, Mimi'nin iyi olmadığını çünkü yavruları olduğunu ve oynayamayacağını söyledi. Ben istediğim için bana bir tane verdi. Biraz çirkin, sadece kıpır kıpır hareket ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the breathless zoo
FanfictionPark Jimin haksız yere cinayetle suçlanır ve kendisini dışarıda olduğundan daha fazla tehlikede bulduğu bir sahil hapishanesine gönderilir. Hayatta kalmak için tek seçeneği, herkesin veba gibi kaçındığı mahkûm Jeon Jungkook'a güvenmektir. [ceviri] ...