Sabah erkenden kalktım ve güzel bir kahvaltı yaptım. Bugün ilk iş günümdü. Ve herhangi bir işte değil kendi sevdiğim işte çalışacaktım. Kendimi bildim bileli okuyordum ve edebiyat şu hayatta bağlı olduğum tek şeydi. Bir edebiyat dergisinde çalışmak ise bu dünyanın içinde olmak demekti.
Kahvaltıdan sonra hızlı bir duş alıp dolabımın karşısında resmi sayılabilecek kıyafetler aradım. Siyah kalem bir etek ve krem şifon bir gömlekte karar kılıp hafiften makyaj yaptım. Gün boyu topuklu giymek beni mahvederdi bu yüzden krem converslerimi giydim. En azından görünüşümü sporlaştırıyordu.
Okula vardığımda doğruca sınıfa gittim. Zaten bu dersimiz kızlarla ortaktı, orada görüşürdük. Anfiye girip bizimkileri aradığımda Nazlı elini salladı. Yanlarına giderken beni süzüyorlardı. "Oo bu şıklığını neye borçluyuz?" dedi Selin.
"Bilin bakalım noldu? Dergiye kabul edildim." Sevinçle ellerimi çırparken kızlar da sevinerek tebrik etmişlerdi. Burcu biraz durgun olsa da üzerinde fazla durmadım. Iki gün önce olan olayı bu kadar uzatması saçmaydı. Hocanın sınıfa girmesiyle yerlerimize oturduk ve sonunda yılın ilk dersine girmiş oldum.
Ders bitiminde son notlarımı da alıp küçük defterimi çantama kaldırdım. Kızlar çoktan toparlanmış kapıda Muratların grubuyla muhabbet ederek beni bekliyorlardı. Hep birlikte bahçedeki kafeteryaya gidelim dediklerinde arkadan onları takip etmeye başladım.
Bahçeye çıktığımızda kızlar kaş göz işareti yapmaya başlamışlardı ama ne kastettiklerini anlamıyordum. Sonunda Burcu yaklaşıp "Bak, orda kitap okuyor. Gidip tanışmanın tam zamanı." dedi.
"Ne? Kim? Bu kadar çabuk mu?" Sorularımı sıralıyordum ama hiçbirini cevaplamaya niyeti yokmuş gibi beni belimden ittiriyordu. Sonunda pes edip kendim ilerlemeye başladığımda beni bırakıp diğerlerinin yanına döndü. Muratlar ne olduğunu anlamamışlardı ama bizim kızların yüzünde hain sırıtışlar vardı. Önüme dönüp ne diyerek tanışacagımı düşündüm. Ama o paragraflar döktüren aklım kelimeleri bulamıyordu. Aradaki mesafe azaldıkça geriliyordum ve bu da hiç yardımcı olmuyordu. Yanına ulaşana kadar beni fark etmemişti. En sonunda kitabına gölge yapınca başını kaldırmıştı.
"Merhaba" en sonunda konuşup bankta yanına oturmuştum. Kitaptan sarkan ipi ayraç niyetine kaldığı sayfaya koyup kapattı. Bu sırada kitabın alfabesinin farklı olduğunu gördüm. Arap harfleri kullanıldığına göre yabancı dil biliyor olmalıydı. "Merhaba, birşey mi diyecektin?" Sorusuyla düşüncelerimden sıyrıldım.
"Şey... Ben Asya." deyip elimi uzattım. Sonuçta tanışmak için gelmiştim bahaneyi sonra da uydurabilirdim. "Ben de Yusuf" gülümseyerek elini kalbine koydu. Elim havada bir süre şaşkınlıkla baktım, o ise yine tebessüm ederek yere bakıyordu."Buraya şey için geldim. Ee..." Elimi tutmamasını sindirememişken bir iddia uğruna konuşmaya çalışıyordum. "Dün sen arkadaşlarınla sohbet ederken uzaktan dinledim ve hoşuma gitti. Bir dahaki sefere de dinlemek isterim. Bunu söylemek için gelmiştim." Yandan bakarak başını salladı. "Tabii, ne zaman istersen. Biz genelde pazartesi ve perşembeleri öğle aralarında buluşuyoruz. Sen de bahçede bizi bulup katılabilirsin. Çok sevinirim." dedi. Başımı sallayıp yanından kalktım. Birşey diyememiştim çünkü aklımı karıştırmıştı. Hem elimi tutmamış hem de gelirsem sevineceğini söylemişti. Kafamı çevirip baktığımda yine kitabına dönmüştü. Okurken etrafıyla bağlantısını kesiyormuş gibi bir havası vardı.
Bizimkilerin yanındaki boşluğa oturduğumda tüm başlar bana döndü. Burcu tatmin olmuş bir gülüşle "Nasıl geçti? Burdan gözüktüğü kadarıyla elini bile sıkmadı." dediğinde erkekler de onun gülüşüne eşlik etti. Anlaşılan ben yokken herşeyi anlatmıştı. Sinirlerim tepeme doğru çıkarken sahte bir gülümseyişle "Aksine canım sohbetlerine katılırsam sevineceğini söyledi." dediğimde yüzündeki ani düşüş tüm sinirlerimi gevşetti. Şimdi memnun olan taraf bendim. "Ben kütüphaneye gidiyorum, oradan da iş yerine geçerim. Size iyi eğlenceler." deyip yanlarından ayrıldım. Zaten erkeklerle oturmaktan nefret ediyordum Muratlar da seslerine dahi katlanamayacağım gruba dahildiler. Ben de her zamanki gibi insanlardan kaçıp kitaplara sığındım.
"...Hedefsizce dolaşıyordu. Güneş batmıştı. Son zamanlarda garip bir can sıkıntısı duymaya başlamıştı. Bu can sıkıntısında herhangi bir dokunaklılık, bir keskin acılık yoktu. Ama onda bir devamlılık, bir ölmezlik korkusu vardı. Bu soğuk, bu ölü can sıkıntısında sonu olmayan yıllar, 'bir metrekarelik alan' da yaşamanın ölmezliği seziliyordu. Akşam saatlerinde bu duygu, genel olarak daha çok acı vermeye başlamıştı."
Saatimi kontrol ettiğimde 2 olmuştu. Suç ve Ceza'yı kaçıncı okuyuşumdu saymayı bırakmıştım ama her seferinde yine satırlara dalmaktan kendimi alamıyordum. Görüşmeye geç kalmamak için aceleyle okuldan çıktım. Otobüs durağına geçer geçmez otobüs geldiğinde bu aralar şansımın açık olduğuna emin oldum. Fazla uzun sürmeyen bir yolculuğun sonunda otobüsten indim. Mesajdaki adresi bulmam kolay olmuştu. Üzerime çeki düzen verip binaya girdim.
*
Binadan çıktığımda saat 6 ya yaklaşıyordu. Hava çoktan alacalanmıştı. Görüşmenin verdiği enerjiyle yürümeye karar verdim. Yaklaşık 2 saat boyunca Nurgül Hanım ve Serhat Bey'le sohbet etmiştik. Gerçi sohbetin sonunda isimleriyle hitap etmemi istemişlerdi. Edebiyat zevklerimiz ortak çıkınca konu konuyu açmıştı. Daha sonra bana iki katlı ofisi gezdirip masamı göstermişlerdi. Yapacaklarımı da anlattıktan sonra maaş kısmını konuşup ayrılmıştık. Şimdilik yazıları okuyup düzenlemelerini yapacak yazım hatalarını kontrol edecektim. Bir yandan da arşivden sorumlu olacaktım. Yapacaklarım ağır olmadığından okul saatlerime göre gelip gitme opsiyonum vardı. Açıkçası her şey bana göre ayarlanmış gibiydi. Bundan daha iyi bir iş bulamazdım sanırım.
Yürümekten yorulunca geçen dolmuşlardan birine binip evimin yolunu tuttum.
Eve gelince bacaklarımı ısıtması için polar pijamalarımı giydim. Yaptığım makarnayı da büyük bir kaseye koyup koltuğa kuruldum. Sabahtan beri aklıma takılan şeyi araştırmak için bilgisayarımı kucağıma çektim. Google amcaya her şeyi açıkça sorabildiğim için "Tokalaşmak günah mıdır?" yazdığımda düşündüğüm şeyde haklı olduğumu gördüm. Çünkü çıkan sitelerin hepsi bir kadınla bir erkeğin birinci dereceden akraba ya da evli olmadığı müddetçe her türlü temasın haram olduğunu söylüyordu. Demek bu yüzden elimi tutmamıştı. Bana özel bir davranış değildi. Burcu uzatsa onunkini de tutmazdı. Büyük bir rahatlamayla yemeğimi bitirdim. Koltuğa kıvrılıp battaniyeyi üzerime çektiğimde hala yeşil gözleri gözlerimin önünden, tok sesi kulaklarımdan gitmiyorudu. Uzun kirpiklerinin altından yandan bakışları o kadar güzeldi ki... Ayrıca yapılı vücudu konuşması ve kibarlığıyla mütevazi hir havaya bürünüyordu. O kadar güzeldi ki sanki bu adama kötü hiçbir şey yakışmazdı.Hayatımda ilk kez hissettiğim duygular sayesinde mayışan bedenim bir çift yeşil gözün eşliğinde uykunun güvenli sınırlarına teslim oldu.