Hoca dersi bitirdiğinde acele etmeden eşyalarımı topladım. Kızlar başıma toplanmış hazırlanmamı bekliyorlardı. Ben ağır hareket ettikçe sinirleniyorlardı. Ve bunu saklama gereği duymadan gösteriyorlardı. Madem bu iddianın yalnız tarafı bendim onları delirtmek için elimden geleni yapacaktım. İçten içe keyif alsam da yüzümden bir şey yansıtmayarak yerimden kalktım. "Nereye gidiyorsun?" "Ne yapacaksın?" "İddiaya girdik unutma, aksatmak yok." "Zaten dün olanları da tam anlatmadın." Meraklı bakışları ve ard arda sıraladıkları soruları görmezden gelerek aralarından sıyrıldım. Bir kaç adım ilerledim ve "Görüşürüz kızlar geç kalıyorum." deyip koşarak sınıftan çıktım. Kaçtım demek daha doğru olur sanırım.
Bahçeye çıkıp geçen gün oturdukları çimenlere yöneldim. Etrafa biraz bakındığımda yeni toplanmaya başlamış grubu gördüm. Ve o an neden böyle bir şeyi kabul ettiğimi sorgulamaya başladım. Şimdiden pişman olmuş ve vazgeçmeye yeltenmiştim. Ben şimdiye kadar hiçbir dini grupla görülmemiştim. İddia olayını bilmeyenler onlarla takılmamı farklı şeylere yoracaktı. Sonuçta çevremdeki herkes düşünce yapımı bilirdi. Ben aklım ermeye başladığından beri bu konuya kafa yorup en sonunda Tanrı'nın varlığının bilinemeyeceğine karar vermiştim. Hiçbir zaman kendimi bir kategoriye sokmamıştım ama herkesin yaptığı gibi kendimi etiketleyecek olursam agnostiktim. Üniversiteye geçene kadar pek konuşmasam da geçen yıl birçok kişiyle bu konu hakkında münakaşa etmiştim. Hatta bir keresinde Burcu'yla bile uzun uzun konuşmuştuk ama en sonunda beni aydınlatacak yeterli bilgiye sahip olmadığını söylemiştim. Buna bozulmuştu ve şimdiye kadarki en uzun küslüğümüzü yaşamıştık. Zaten sonrasında grupta en çok zıtlaştığım kişi olmuştu. Şuan olanlar bile onunla girdiğimiz iddia yüzündendi. Bir dakika. Tabii ya sırf bunun için yaptı. Onunla zıtlaştığım için beni ikna etmesini istiyordu. Kendinden daha bilgili birine yönlendirerek haklı olduğunu ispatlayacaktı. Bir nevi oyuna getirmişti. O zaman pes etmeyecektim. Gerçekten ikna olmayacağımı ona gösterecektim.
Daha kararlı adımlarla grubun yanına ilerleyip fazla içlerine dahil olmadan çimenlere oturdum. Yüzümü de tam olarak Yusuf'a dönmemiştim. Dışardan bakan biri tesadüfen orada olduğumu, grupla alakam olmadığını düşünebilirdi. Yusuf grubun üzerinde gözlerini gezdirdi ve bir saniyelik bir süre gözleri bana takıldı. "Herkes burda olduğuna göre başlayabiliriz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi konu sıralamamızda imanın şartlarını ölçüt aldık. İlk olarak Allah'a imanla başlamıştık, bugün de varlığına deliller vererek devam edeceğiz. Sohbet sadece benim anlatmamla değil daha çok sizin sorularınızla şekillenecek. Böylesinin daha iyi olacağını düşünüyorum. Hem siz kafanızdakileri sorarsınız hem de sıkılmazsınız. Hemfikirsek başlayalım mı?" Onay alırmışçasına herkes üzerinde gözlerini gezdirirken yine göz göze geldik. Ama biraz önceki düşüncelerimi ve denk gelen konuyu düşündüğüm için tepkisiz kaldım. Zaten o da fazla oyalanmadan çekti gözlerini. Kızlarla ilgili bir çekincesi varmış gibi hissettim yine.
"Bismillahirrahmanirrahim."
Deyip ellerini açtıklarında istemsiz olarak ben de elimi açtım daha sonra ne yaptığımı farkedip geri kapattım. Sürü psikolojisi dedikleri bu olsa gerekti. Daha sonra Arapça dua etmeye başladığında anlamasam da dikkat kesildim. Çünkü o tok ve güçlü ses öyle etkileyici bir havaya bürünmüştü ki tüylerimin diken diken olduğunu hissettim. Kelimeler kendiliğinden dökülerek çıkıyormuş gibi doğal ve içinden gelerek okuyordu. Fazla uzun olmayan dua bitince herkes sessizce birşeyler fısıldayıp ellerini yüzlerine sürdüler. O zaman dikkatimi çeken şeyle kişileri inceledim. Sanki herkes bilinçli ve ne yaptığının farkındaydı ve bir tek ben farklıydım bu ortamda. Kızlara baktığımda neredeyse hepsinin kapalı olduğunu farkettim. Okulumuzdaki kapalı sayısı belki bir elin on parmağını geçmezdi. Genelde de hepsi birlikte takılırdı. Şimdi de topluca buraya gelmiş olmalarına şaşırmamam gerekirdi. Sonuçta burası onların ortamıydı ve yabancı olan bendim.
Birkaçının yan yan bakarak beni süzdüğünü farkettim. Ya onları uzun uzun incelememi hissetmişlerdi ya da gerçekten bu ortamda çok eğreti duruyordum. Nedense birincisinin olmasını istedim. Şuan göze batmak pek tercihim değildi."Kuran-ı Kerim'de buyuruluyorki 'Hiç düşünmez misiniz? Hiç akletmez misiniz? Hiç bakmaz mısınız?' Bu meallerde 300 den fazla ayet tespit edilmiştir. Cebab-ı Hak bizi düşünmeye, irdelemeye, bakmaya, delilleri ve kanıtları bulmaya teşvik ediyor. Bizim burda toplanıp Allah'ın varlığını ispatlamaktaki amacımız işte bu ayetlerdir. Bize emredileni yapıp tefekkür etmek. O zaman biz bir buluta, bir kuşa, bir ağaca, canlı cansız her varlığa baktığımızda düşüneceğiz. Mesela bu kol saatine bakalım. Ahmet bu saatte bir sanat var mıdır?"
"Evet vardır. Kayışındaki deri işlenmiştir, kadranında da mekanik sistemler koyulmuştur."
Yusuf başıyla onaylayıp devam etti. "Kesinlikle öyle. Elbette bu saatte bir çok sanat vardır ve muhakkak bu saatin bir sanatkarı vardır öyle değil mi?"
Herkes başını sallayıp onaylayan mırıltılar çıkardı. Bense hala alışamadığım ortamda tedirgin bir şekilde konunun nereye gideceğini izliyordum."O zaman bu cansız varlığın bile bir sanatkarı varsa bitkilerin, hayvanların ve insanların bir sanatkarı yok mudur? Böyle mükemmel donanımla yaratılmış, sistemleri intizam içinde çalışan bir varlığın da yüce bir sanatkarı vardır."
Konunun bağlandığı noktada çok şaşırmıştım. Çünkü her şey o kadar öz ve netti ki onaylamak çok doğaldı. Ama bir yandan da aklıma hücum eden sorular ve duyduklarımı içime sindirmeyen düşünceler vardı. Dinlemeye başlayalı kaç dakika olmuştu da şimdiden aklım karışmıştı? Bu kadar kolay olmamalıydı.
Düşüncelerimden kopup tekrar insanlara baktığımda çoktan konuyu kaçırdığımı insanların sorduğu soruları dinleyen Yusuf'u görünce anladım. Dikkatini bir çocuğa vermiş sorusunu anlamaya çalışıyordu. Benim de aklımda bir sürü soru oluşmuştu ama asla sormazdım. Çünkü ben buraya sadece kızlara inat olması için gelmiştim. Hiç beklediğim gibi de olmamıştı. Sadece oturup gidecektim ama şimdi içimde bir huzursuzluk baş göstermişti.
Toparlanıp ayaklanmaya niyetlendiğim sırada beni izleyen Burcu ve Nazlı'yı gördüm. Selin ise söylediği halde adını unuttuğum bir çocukla konuşuyordu. Burcu yüzünde kendinden emin bir gülüşle bana bakıyordu. Hatta pis bir sırıtış demem daha doğru olur. Büyük ihtimalle yüzümün hali daha ilk günden haklı çıktığını düşündürmüştü ona. Ama bu zevki ona tattırmayacaktım. Yüz ifademi toparlayıp gruba döndüm ama ne konuştuklarını anlamıyordum. Duyduklarım beynime ulaşmıyordu sanki. Bir yanda dinlediklerim bir yanda Burcu'nun bakışları beynimi ele geçirmiş başka bir şey düşünmemi engelliyordu.
İnsanlar ayaklanınca kendime geldim ve hızlıca toparlanıp dağılmalarını bekledim. En son bir kaç kişi kaldığında ayağa kalktım. Tam gidecektim ki Yusuf'un sorusuyla ona döndüm. "Çok sessizdin umarım memnun kalmışındır."
Sorusu karşısında şoka girdiğimde yüzüme bakmadığı için ilk kez memnun oldum. "T-teşekkür ederim. Sadece kalabalıktı ve sorularımla bölmek istemedim." diyebildim. Noluyor bana ya? Cidden kurabildiğim en düzgün cümle bu mu? Üstelik kekekemiştim bir de."Bir dahaki sefere çekinme lütfen. Aklında soru işareti kalsın istemem. Allah'a emanet ol." deyip arkadaşlarıyla gitti.
Tanımadığı birine karşı bu kadar iyi olması normal miydi? Aklımdaki soruları ve sessiz kaldığımı da nasıl farketmişti? Neden herhangi bir erkekten gelse normalde tersleyeceğim bu ilgili hareket karşısında sakin kalmıştım? Aklımdaki sorular yetmezmiş gibi yenilerine ne gerek vardı şimdi? Hem de beni varlığından emin olamadığım Allah'a emanet etmişti. Sanırım birazdan kafayı yiyeceğim ya da çoktan yedim."Seslendiğimizi duymayacak kadar çok mu etkilendin?" Burcu'nun sesi aklımdaki sorulardan daha rahatsız ediciydi kesinlikle. Yüzümü sakin tutmaya çalışarak ona döndüm. "Seni duymamazlıktan gelmem de bir ihtimal ama sen kendini böyle düşünerek keyiflendirebilirsin. Nasılsa iddia sonunda fazla keyifli olmayacaksın." Sahte gülücüklerimle sözümü destekleyip diğerlerine döndüm. "Öğleden sonra bir derse gideceğim daha sonra da dergiye geçeceğim. Akşam konuşuruz." deyip arkamı döndüm.
Soğukkanlı davranmam hepsini şaşırtmıştı muhakkak. Madem beni bir oynun içine itmişlerdi bundan sonra ben de sert oynayacaktım.