8-Ceza

199 17 2
                                    

Gitme.
Buluşmaya gitme.
Akşam Fırat'la buluşmaya gitme.

Ah Yusuf! Yine durduk yere aklımı karıştırdın. Neden iradesi zayıf insanlar gibi davranıyorum ki? Sırf tepkisini görebilmek için Fırat'ın teklifini kabul etmiştim. Zaten gitmek için hevesli değildim şimdi Yusuf'un verdiği tepki üzerine tüm isteğim kaçmıştı. Ayrıca dün o kızla beraberken şimdi bana karışma hakkını nerden buluyordu ki? Beni tanımıyordu bile. Şimdi bu dediklerine nasıl bir anlam yüklemeliydim? Hangi amaçla demiş olabilirdi ki? Sonuçta hayatında biri vardı.

Tüm bunlara rağmen bir yanım o sinirli haline ve gitme deyişindeki gizli ısrara şahit olmama değdiğini savunuyordu. Ama elbette ki o yanıma ağzının payını veren diğer yanım da boş durmuyordu. Ve ben gaddar tarafı dinleyip bugünkü aptallığımdan dolayı kendimi cezalandıracaktım. Nasıl olur da teklifi kabul ederdim. İlk defa bir erkekle tek başıma dışarı çıkacaktım ve bu kişi Fırat mıydı yani?

Bugün bu telefonun kaçıncı çalışıydı bilmiyorum ama beni düşüncelerimden sıyırdığı için mutluydum. "Efendim,"
"Asya son attığın yazıda bir kaç hata gözüme çarptı, tekrar gözden geçir."
"Tabi, gözümden kaçmış olm-" lafımı tamamlayamadan kapanan telefona şaşkınlıkla baktım. Ciddi anlamda telaşları olmalıydı yoksa tanıdığım kadarıyla Nurgül kibar bir insandı. Neyseki işle uğraşmak beynimde çıkan iç savaşı görmezden gelmemi sağlıyordu. Bu yüzden aşina hareketlerle son maile girip yazıya odaklandım.

*
Hazır bir şekilde celladını bekler gibi Fırat'ı bekliyordum. Teslim etmesi gereken belgeler olduğunu söyleyip yukarı kata çıkmıştı ama henüz inmemişti. Ben de merdivenlerin başında dikilmiş olası durumlarda neler yapabilirim onları düşünüyordum. Daha tanıştığımız ilk günden çıkma teklifi eden, her konuşmasında konuya direk dalan biri olması gözümü korkutmuyor değildi. El kol hareketi yapar da temasa geçerse vereceğim aşırı tepkiyle ortam çok gerilirdi. En iyisi hiç fırsat vermemekti. Aslında tepkilerin en büyüğünü kendime vermeliyim, bunu kazasız belasız bu geceyi atlatınca düşünecektim. Nerede kaldı bu çocuk ya? Bir an önce gitsek ve bitse keşke.

Beklemekten sıkılıp aşağı kata göz atma fikrini değerlendirirken yavaş yavaş basamakları çıkan Yusuf'u gördüm. Ceketini iki parmağına takmış geniş omzunun arkasına atmıştı. Bakışları yine yerdeydi. Bu onun heybetli görüntüsüne olgunluk ve mütevazilik katıyordu. Ne kadar ilgi çekici gözüktüğünün farkında değildi muhtemelen. Yine dünkü olaylar aklıma geldiğinde o kızın yerinde olmak istediğimi farkettim. Kendimdeki bu değişim beni daha da sinirlendiriyordu. Evet ilk defa birine anlam veremediğim hisler büyütüyordum ve o benim ulaşamayacağım bir yerdeydi. Böyle birbirine yabancı iki insanken neden beni sahiplenir gibi gitmeme engel olmak istemişti? Dediklerinden sonra hayallere kapılmam benim suçum muydu? Eğer değilse dünü görmezden gelip kendi kendime de olsa ufak bir umuda sahip olmak istiyordum.

En sonunda beni farkettiğinde kısa bir bakışmanın ardından sert hareketlerle ceketini giydi. Gözlerinde ne gördüğümü tam çözememiştim. Sinir, hayal kırıklığı ya da farklı bir şey. Saniyenin beşte biri kadar süren bir bakışmadan anlam çıkarmaya çalışmam saçmaydı belki de. Ama hareketleri bana sinirli olduğu izlenimini destekliyordu. Konuşmak için ağzımı açtığım sırada belimde bir el hissettim. İrkilip yana doğru sıçramam Yusuf'un da dikkatini çekmiş olmalı ki başını çevirdi. Arkamı döndüğümde eğlenmiş bir yüz ifadesiyle bana bakan Fırat'ı gördüm. "Korkuttum mu?" Yüzüne yayılan sırıtış sinirlerimi bozacak derecedeydi. Yine de sabırlı davranıp dişlerimin arasından cevap verdim. "Boş bulundum bir an."
"İyi misin?" Yumuşak ses kulaklarımı doldurduğunda Yusuf'a döndüm. Yine benimle konuşurken bakışlarını Fırat'a dikmişti. Dikmişti diyorum çünkü gerçekten gözünü kırpmadan bakıyordu. Ortamda hissettiğim gerilim daha fazla yükselmeden müdahale etmeliydim. "Çıkmıyor muyuz?"

Anlat BanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin