11-Cephe

166 16 9
                                    

"Hala inanamıyorum Asya. Dün olandan sonra senin için işe gitmiş."

"Evet ben de çok şaşırdım. Biz gittikten sonra neler oldu acaba? Kızlar da aramış, gerçi Burcu'nun hangi amaçla aradığını bilmiyorum." Söz Burcu'ya gelince düşüncelere dalmadan edemiyordum. Benimle ciddi bir sorunu olmasa böyle bir şeyi yapmazdı değil mi? Yoksa ben mi çok abartıyordum tepkilerimi? Belki de iddiayı kazanmayı istiyordu sadece.

"Ya bak yüzün düştü yine." Omuzlarımdan tutup hafiften sarsınca bakışlarımı ona çevirdim. Sözlerinde samimi olduğuna ikna etmeye çalışır gibi bakıyordu. "Boşver şimdi Burcu'yu, bu sefer gerçekten ileri gitti. Sen haklısın. Ayrıca bırak bunları, bana alışveriş sözün vardı, unuttun mu?" Ben bu işten yırttığımı düşünüyordum. Düşüncelerimi okumuş gibi "Selin Demir'e alışverişi asla unutturamazsınız sayın Asya Tuncer. Ve midemde bir mehter takımı en seçkin parçalarını çalıyor. Lütfen mükemmel omletimize geri dönebilir miyiz?" Bu kız tam bir şebekti. Birlikte koltuktan kalktık ve masada yerlerimizi aldık. Sonrası ise çok konuşmadan yemek yemekle geçmişti. Gerçekten acıkmıştık. Arada Selin sesli düşünerek günü planlıyordu. Fazla cevap vermiyordum ama o da buna takılıyor gibi durmuyordu. Selin'leyken iştahımın açıldığını kafamdaki listeye ekledim. Evet, bir yıldır tanıdığımı düşündüğüm arkadaşımı yeniden keşfe çıkmıştım. Şimdiden aklımda belli şeyler oluşmuştu. Listenin en başında ise en kötü günü ve geceyi geçirsem de ertesi gün rahatlatması ve mutlu olmamı sağlaması vardı. O yaşadıklarımı, hissettiklerimi tam olarak bilmeden beni mutlu ediyordu. Bugünki mutluluğumun kaynağını ise tam anlamıyla Yusuf'tu. Benim için bir şeyler yapmış olma düşüncesi sebepsiz gülümsemelere neden oluyordu.

Kahvaltı masasını birlikte toplamaya başladığımızda "Selin, Nazlı'yı arayıp bir sorsana, dün neler olmuş." dedim. Gerçekten merak ediyordum, birkaç gün okula gidip gitmeyeceğimi bu belirleyecekti. Yusuf'tan yana içim rahatlasa da o grubu ve Burcu'yu görmek istemiyordum.
"Tamam, kahvaltılıkları kaldırınca arayalım."

"Çalıyor." Telefon hoparlörde olsa da söyleme ihtiyacı hisseden Selin'e gülümsedim. Heyecanlı bir şekilde klasik arama sesini dinliyordum. Beşinci dıt sesinsen sonra açıldı. "Günaydın Selin, neredesiniz? Merak ettim sizi." Klasik Nazlı, merak etse de soğukkanlılığından ödün vermez. Sakin bir şekilde sormuştu, demek ki bizim için endişelenen olmamıştı. "Ne yapayım canım evdeyim işte, şarjım bitmiş sabah farkettim. Neler oldu dün, sen onu anlat." Selin'in meraklı ve aceleci olması elbette işime geliyordu. Bu sırada karşı taraftan hışırtılar geldi.

"Merhaba Selin, Asya n'apıyor? Sağ yanında mı, sol yanında mı? Doğru ya sen genelde Asya'yı arayıp laf almaya çalışırken soluma otururdun." Burcu samimiyetten uzak bir kahkaha atarken Selin'e baktım. Mahçup bir şekilde kafasını iki yana sallıyordu. "Merak mı ediyorsunuz? Söyleyeyim. Siz ortamı terkettikten sonra Yusuf Bey gruba nutuk çekti. Çok düşünceliydi, gözlerim yaşaracaktı. Yine Asya hanım ilgi odağı oldu. Aksi düşünülebilir miydi?" Sesinin büründüğü soğukluk oturduğum yerde büzüşmeme sebep olmuştu. Bu konuşan benim arkadaşım mıydı?

"Burcu artık ileri gidiyorsun, buna bir son ver." dedi Selin kararlı bir sesle. "Hayırdır, bu cesaret nereden geldi sana Selin? Şimdiye kadar benim yönlendirmelerimle insanlar arasında konuşabiliyordun. Bana cevap vermeni sağlayacak özgüveni nereden buldun?" Son dedikleri bana söylediklerinden bile ağırdı. Selin'le Burcu çocukluk arkadaşıydı. Onu bile kırmaktan çekinmemişti. Konuşmaya devam ederse her şey daha kötü olacağı için telefona uzanıp aramaya son verdim. Donmuş bir şekilde telefona bakan Selin'e dönüp kendime çektim. Ne söylenirdi bilmiyordum, daha önce hiç arkadaşımı adamakıllı teselli edip yanında durmamıştım. Bu yüzden içimden geleni yapıp sessizce sarılmaya devam ettim.

Anlat BanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin