Uzun zamandır bir kafede konuşmadan oturuyorduk. Başta son günlerde yaşadıklarımın bir getirisi olarak baya ağlamıştım. Daha sonra ağlamaktan yorulup Selin'in ısrarıyla buraya gelmiştim. Diğeri soğuduğu için yenisini istediği kahvemin köpükleriyle oynuyordum, bunu da içmeye pek niyetim yoktu. Sakinleşmiştim ama düşünmeden duramıyordum. Düşünüp de anlam veremedikçe içimde sinirden bir şeyler parçalanıyordu. Burcu'nun benimle bu kadar uğraşmasının sebebi neydi?
Selin de iç çatışmalarımın farkındaymış gibi susmus beni izliyordu. Bu kadar süre nasıl sabretti bilmiyorum ama yanımda olmak istediğini fazlasıyla göstermişti. Bu berbat halimde sevinebileceğim tek şey de buydu: beni bırakıp gitmemesi. Sonunda sessizliği bozan taraf ben oldum.
"Aslında Burcu'nun yaptığını senden bekliyordum." Selin şaşırıp itiraz edecek gibi olsa da konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Yani benim iddiayı kaybetmem için çabalayacağınızı bunun için de senin gönüllü olacağını düşünmüştüm. Beni diğer insanlara karşı zor durumda bırakacağınızı değil ama kendi içimizde zorlayacağınızı düşünmüştüm."
"Hayır, ben seni böyle bir duruma sokmak ister miyim?" Cümlenin sonuna doğru sesini kıstı sonra da pişman olmuş gibi bakışlarını kaçırdı. Sonra da dudaklarını büküp omuzlarını düşürdü. "Yangına körükle gidiyorum değil mi? Ama öyle demek istemedim yani durumunda bir kötülük yok, sonuçta senin bi suçu-"
Masadaki kurabiyelerden birini ağzına sokup onu susturdum. Bu haline gülmemek elde değildi. İyi bir dinleyiciydi ama teselli etmek konusunda pek başarılı değildi. Moral düzeltmekte ise bir numaraydı. Endişeli ama komik halleri biraz olsun neşemi yerine getirmişti.
"Selin bu duruma üzüldüğünü biliyorum. Sizi hiçbir şey için de suçlamıyorum. Zaten ilk defa yaşamadım, daha önce de insanlarla tartıştığım olmuştu. Beni üzen tek şey Burcu'nun hareketlerinin arkasında hissettiğim düşmanlık. Bu kadar üzerime gelecek, bu kadar bana karşı tavır almasını sağlayacak ne yaptım onu anlayamıyorum. Bunun nedenini merak ediyorum."
Selin bakışlarını kaçırdığında birşeyler bildiğini anladım. Konuşup konuşmamak arasında tereddüt ediyordu. "Anlatma Selin, zamanı gelince Burcu'dan duymam daha doğru olur." Masanın üzerinden uzanıp elini tuttum. Elimi sıkarak karşılık verdiğinde bunun sözsüz bir teşekkür olduğunun farkındaydım.
"Yine de üzülmeni istemiyorum ama bugün orada söylenenleri takma, hepsi boş boş konuşuyor."
"Ne üzüleceğim canım, onlar kim ki? Ayrıca bugün olanlar bana göre dertten bile değil." Konunun geldiği yer beni güldürüyordu. Bana değişiklik olsun diye gelmiştik buraya ama oturmuş ben onu teselli ediyor, üzülmediğime ikna ediyordum. Selin'in etkisi de buydu; ruh halinizi baştan sona değiştirirdi ve haberiniz olmazdı.
Kafeden çıktıktan sonra biraz yürüyelim demiştik ama soğuk hava içimizi titrettiğinden taksiye binmiştik. Selin bugün beni yalnız bırakmak istememişti, benim evimin önüne geldiğimizde parayı ödeyip taksiden indik. İlk defa evimde bir arkadaşım yatıya kalacaktı. Bu benim için hem rahatsız edici hem de merak uyandırı bir durumdu. Evim benim mahrem alanımdı. Tüm ayakta kalma çabalarımın bir sonucu olarak burayı kazanmıştım. Geceleri zor geçse de burası tüm duygularıma şahitti. Ve sanki şuan biri burayı ihlal ediyormuş gibi hissediyordum. Bir yandan da bu kabuğu kırmak ve dışarıda ne var görmek istiyordum. Uzun zamandır kendimi samimi duygulardan uzak tutuyordum. İnsanlarla vakit geçirmek amacıyla yakınlık kuruyordum ama bugün Selin'in yanımda kalmasına izin vererek kabuğa ilk darbeyi indirmiştim. Bir kere başladıysa devamı gelirdi.
Merdivenlerle birinci kattaki daireye çıktık. Kapıyı açıp ışıkları yaktığımda geçen gün evi temizlediğim için kendimi kocaman tebrik ettim. Ceza falandı ama faydasını görmüştüm. Arada Fırat'la yemeğe çıkıp ertesi gün evi temizlesem fena olmazdı. Ne saçmalıyorum ben?