Karanlık...
Ayışığı ormanı aydınlatmaya çalışıyor. İnce ince sızlayan ayak tabanlarıma aldırmadan koşuyorum. Nereye gittiğimi bilmeden sadece koşuyorum. Neden olduğunu bilmesem de sürekli arkamı kontrol ediyordum.
Tedirginlik...
Sanki tüm vücudumu kaplayan bir örtü gibi. Taş olduğunu düşündüğüm şeyler yüzünden tabanlarım kanıyor. Bir kez daha kontrol etmek için arkama bakıyorum, bu sırada ayaklarım birbirine dolanıyor ve yere kapaklanıyorum. Kalkmaya çalışırken ellerimin ve ayaklarımın iplerle bağlı olduğunu farkediyorum. Kalın ipler hareket ettikçe bileklerimi kesiyor. Korku gözyaşlarımla dışarı vuruyor kendini. Kara bulutlar ayın önüne geçip tek ışık kaynağını da gölgelerken yağış bir anda iniyor gökyüzünden ve gözyaşlarıma karışıyor.
Acı...
Başıma inen sert darbe ensemden parmak uçlarıma kadar bedenimi uyuşturuyor. Gecenin soğuğuna karşı başımdan akan sıcak sıvı elimi enseme götürme ihtiyacı doğuruyor. Ama ne ipler buna izin veriyor ne de hareket edecek gücü bulabiliyorum. Uyuşukluğun beynime ulaşmasıyla gözlerim odağını kaybediyor. Karanlığa karanlık ekleyerek gözlerimi yumuyorum. Soğuk zemine yığıldığım sırada son bir ses duyuyorum.
Bir yakarış...
"Lütfen."
Nefes nefese gözlerimi açtım. Nerdeydim? Neden bu kadar karanlıktı? El yordamıyla etrafı yokladığımda yatağımda olduğumu anladım. Karanlıktan kurtulmak için komidine uzandım ve gece lambasını açtım. Nefeslerimin düzene girmesini beklerken uykumdan uyanmama sebep olan şeyi hatırladım. Elimi istemsizce enseme götürdüm. Kan yerine sadece fazla terlediğim için elimin ıslandığını hissettim. Sanki içerisi bir anda fazla sıcak olmuş gibi cam açma ihtiyacı duydum. Ama yataktan ani bir hareketle doğrulduğum için sendeledim. Gözlerimi kapatıp kendime gelmeyi beklerken rüya daha da belirginleşti. Herşey o kadar netti ki. Adeta gerçekten yaşamıştım. Ensemdeki acı, hissettiğim yoğun korku, yağan yağmurun soğukluğu... En çok da duyduğum o ses. Bağırmak isteyecek kadar çaresiz ama sesini çıkaramayacak kadar aciz bir yakarış. Şimdi bile kulaklarımda dolanan bu ses her kimse onu bulup yardım etme isteği doğuruyordu. Ama bu bir kabustu. Sadece kabus...
Üzerimden bir titreme geçtiğinde tekrar yorganın altına girip kendime bunu hatırlatmaya devam ettim. Kendi kendimi teselli ederken uyku tekrardan beni kucakladı.
*
Sızlayan göz kapaklarımı açıp alarmı susturdum. Yatağın içinde bedenimi esneterek kendime gelmeye çalıştım. Ama nafile. Yattığımdan daha yorgun bir şekilde uyanmıştım. Kabustan sonra bölük bölük uyuduğum için dinlenememiştim. Ama hayat benim uykumu alıp almamamı pek önemsiyor gibi durmuyordu.
Okula geç kalmamak için son kez gerinip yataktan çıktım. Kötü geçen gecenin etkisinden kurtulabilmek için kendimi banyoya attım. Soğuk su şok etkisi yapıp kendime gelmemde hep işe yarayan bir yöntemdi. Üşüdüğüm için hızlıca kurulanıp üzerimi giyindim. Siyah bir pantolon ve gömlek ruh halimi yansıtan bir seçimdi. Çünkü kendimi yas tutuyormuş gibi hissediyordum. Saçlarımı fazla özenmeden bir at kuyruğu yaptım. Çantama da birkaç kitap, defter koyup evden çıktım.
Ekim'e girmiştik ve artık soğuk havalar etkisini göstermeye başlamıştı. Yavaş yavaş ince ceketleri kaldırıp montlara geçmeliydim. Ceketimin yakalarına sığınıp hızlı adımlarla durakta bekleyen insanların arasına karıştım. Yine bekletmeden gelen otobüse minnetlerimi göndererek kendime bir yer buldum. Okula kadar kitap okuyacak bolca vaktim vardı. Ben de bu fırsatı kaçırmadan kitabıma sarıldım.