ALTI

9K 664 137
                                    

Arabayı meydanın girişine park edip içinden çıktı. Meydan çok kalabalık değildi ama yine de canı yürümek istediği için arabayı bırakmak istemişti.

Dün gece yaşanan şeyden sonra babası sanki anlamış gibi onun şirkete uğramamasını istemişti. Normalde hep arada şirkette görün, benden sonra sen ağa olacaksın. Onların başına geçeceksin, ağırlığını şimdiden koy  diyen babası, bugün gelme demişti kendi ağzıyla.

Asaf istemsizce ondan şüphe ediyordu. Acaba babası başkaları tarafından kaçırılıp da yerine başka biri mi geçmişti, daha iyi olan biri?

Ama hayır, babası hala aynı kişiydi. Sadece son günlerde ne yaşıyorsa, onda garip bir hâl bırakıyordu. Sebebini çok merak etmeye başlamıştı.

Hava sıcak olduğu için üzerindeki takımın önünü açıp hızlı olmayan adımlarla meydanda ilerlemeye başladı.

Onu gören genç, yaşlı esnaf anında işten elini çekip ona selam veriyordu. Asaf onların selamına elini sol göğsüne koyarak karşılık verirken, yanına gelen bazılarıyla da adımlarını durdurmadan ayak üstü konuşmaya başladı.

Meydandaki herkes onun arkasından gıpta ile bakarken, anneler de kızlarının onunla evlenmesi için içten içe dua ediyordu. Çünkü Asaf ağa çok şerefli ve namusunu koruyan biriydi. Kızlarına ondan daha iyi damat bulamayacaklarını herkes biliyordu.

Kaç defa kocaları aracılığıyla Ali Nejat ağaya bunu alttan alttan ima etseler de her defasında Asaf'ın reddetmesi üzerine hevesleri kursaklarında kalıyordu.

Asaf hiçbir şekilde onların kızlarına yan gözle bakmıyor ve birini nikâhına almayı kabul etmiyordu.
Ama buna rağmen onların konağına kızlarını sokmaktan geri adım atmıyordu.

" Oo Asaf ağam? "  diyen sesle, Asaf yanındaki iki toprak ağasıyla konuşmayı kesip kahvehanede ona seslenen otuzlu yaşların sonundaki adama bir bakış attı.

" Uzun zamandır yoksun, gel hele bir çayımızı iç öyle git. "  yüzündeki sahici gülümsemeyle onu davet eden abisi gibi gördüğü adama minnetle başını sallayıp yanındaki ağalara bir baş selamı vererek kahveye ilerledi.

Kahveden içeri girmesiyle onu görenler ayağa kalkmaya hazırlandığında, Asaf anında elini kaldırarak engel olup onların arasından geçerek boş olan yere oturdu.

" Hoş gelmişsen ağam. "

" Şeref getirdin Asaf ağa. "

Her biri bir ağızdan konuşan adamlara başını sallayıp selam verdiğinde, herkes yeniden önünde dönüp biraz önce kaldıkları yerden oyunlarını oynamaya devam etti.

Kahvede herkesin yanındakiyle konuşması yüzünden çıkan uğultu karşısında Asaf gözlerini yumdu. Dün geceki baş ağrısı dinmişti ama hala onu gördükçe sinirlerinin tavan yapmasına engel olamıyordu.

Eğer dün gece Asaf ona o yumruğu atmamış olsaydı bugün ve sonraki günlerde sinirden deliye dönerdi. O yüzden içi bir nebze de olsa rahattı.

" Buyur ağam, çayın. " diyen sesle gözlerini açıp çayı önüne koyan adama başını salladığında adam da tebessüm ederek yanından uzaklaşmıştı.

Asaf elini ince belli çay bardağına atıp önüne çekerek içine yanda duran küp şekerden bir tane atarak karıştırmaya başladı.

Bugün aşırı yorgun hissediyordu. Buna sebebiyet veren kişinin aynı evde kalmak zorunda olduğu o orospu çocuğu olduğunu biliyordu. Geçen sene kendine ait bir ev satın almıştı şehirden uzakta. Bazen kafa dinlemek için oraya giderdi ama son zamanlarda o kadar olay üst üste gelmişti ki, değil kafa dinlemek, var olan kafası da iyice çorba olmuştu.

Ağalığı devr alacağı için çok fazla ortalarda görünmemezlik yapamıyordu. Hayat her yönden onu zorluyordu ama Asaf buna rağmen dik bir şekilde durmaya gayret ediyordu. Her ne kadar zor da olsa, güçlü olmak bunu gerektirirdi.

Önündeki çaya dalmış yavaş yavaş karıştırırken, kahvenin kapısının açıldığını duyduğunda başını kaldırıp gelen baktı istemsizce.

İçeriye koyu lacivert bir takım elbise giymiş, elindeki tesbihi sallayarak uzun boyuyla ağır bir şekilde giren adamı gördüğünde istemsizce yerinde doğruldu.

Henüz onu fark etmeyen adam da tıpkı Asaf'ın yaptığı gibi, onu görünce ayağa kalkmaya yeltenen adamları eliyle durdurarak kahvede ilerlemişti.

Halini soranlara cevap vererek Asaf'ın tam yanında, duvar dibinde duran masaya kuruldu. Yanına bir de Asaf'ın tanımadığı genç bir adam otururken, düşmanının oğlundan gözlerini alamıyordu Asaf.

Rıdvan Aslanoğlu, Raşit ağanın tek çocuğu.

Masasına oturarak tıpkı babası gibi elinden eksik etmediği tesbihin boncuklarını yavaş yavaş çevirirken yanındaki adamla konuşuyordu.

Asaf ona çattığı kaşlarıyla bakarken, önüne çay koyan adama başını kaldırıp bakan Rıdvan'ın da gözleri en sonunda onu bulmuştu.

Göz göze geldiği anda Asaf bakışlarını çekmek istese de yapamadı. Rıdvan onu görmenin şaşkınlığını atlattığında yüzünde ufak bir sırıtma oluşmuştu. Asaf onun o sırıtan yüzünü dağıtmak istedi.

Küçükken de asla anlaşamazlardı. Rıdvan hep onu sinir edecek şeyler yapardı ve Asaf da o zamanlar küçük olduğu için onunla uğraşamaz ve ağlardı. Ama tabii her ağladığında, Rıdvan inadına daha çok uğraşırdı onunla.

Asaf hiçbir zaman niyetini anlayamasa da ona gıcık kapmıştı bir kere. Bu husumetli olma durumu onun için iyi olmuştu. Zaten uyuz olduğu bir adamla aynı yerde bulunduğunda konuşmak zorunda kalmazdı en azından.

Ona pişkin bir şekilde bakıp elini ince belli bardağına atarak, bileğine koyduğu siyah boncuklu tesbihli eliyle bardağı dudaklarına götürdüğünde, Asaf onun ellerine baktı.

Esmer biriydi Rıdvan, tıpkı babası gibi. Koyu kahve saçları, ela gözleri ve Urfa'nın güneşinden nasibini olan esmer bir teni vardı. Her şeyiyle babasının aynısıydı.
Asaf ise onun tam tersi, simsiyah saçları, açık mavi gözleri ve iklim şartlarına rağmen süt gibi beyaz bir teni vardı, o da tıpkı babasının kopyasıydı.

Aralarındaki uyumsuzluk dağlar kadardı. Ve Asaf bundan memnundu. Onunla aynı ten rengini bile paylaşmak istemiyordu.

Bardağı dudaklarından ayırdığında ona göz kırpan adamla gözleri büyüdü önce. Sinirleri gerilirken, Rıdvan da onun sinir etmenin mutluluğuyla inadına gülümsüyordu.

Asaf ona bakmaya daha fazla katlanamayacağını anladığında başını pencereye çevirip önündeki çaydan sinirle bir yudum aldı. Gözü yana kaydığında hala kendisine bakan adamla gözleri buluştuğunda anında tekrar önüne döndü.

Rıdvan onu gıcık etmek adına sürekli bakarken, Asaf bir daha ona bakmadı kahveden çıkana kadar.

Bir de sinirlerini yatıştırmaya gelmişti sözde meydana, daha beter olmuştu oysaki.

------

Bu bölümden sonra kitabın adını ve kapağını değiştireceğim. Haber vereyim de ona göre kaybetmeyin.

Yeni adı HUSUMET olacak.

HUSUMET-GayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin