💩7💩

39 4 123
                                    

Ziya ertesi gün saat akşam 06.00 olana kadar sadece halısında tavanı izlemiş ve Sangwoo'nun ona ara sıra aşılamaya çalıştığı dini düşünmüştü. Ah Sangwoo. Kırmızı takım elbisesi içinde ona BDSM teklif ederken ne kadar ateşliydi. Sonunda saat altı buçukta saatin kaç olduğunu fark etti ve hemen hazırlanmaya başladı. Bir dakika sonra kapıdaydı. Beyninin ayaklarıyla yaptığı iş birliği onu uçuruyordu adeta. Tabii o an sonrasında ne kadar yükseklerde uçacağını bilmiyordu.

İşte gelmişti. 5 dakika gecikmişti ama yine de Sangwoo onu bekliyordu. Ancak tam o anda Sangwoo'nun arkasında 9-10 kişinin daha olduğunu fark etti. Ve Sangwoo'nun üstünde kırmızı takım elbisesi yoktu. Tekrardan cübbesini giymişti. Bir şeyler fena derecede yanlıştı, ya her şeyi çok ters anlamıştı ya da çok fena sikilecekti. Ama Sangwoo onun yanında olduğu sürece katlanabilirdi, değil mi?

Sangwoo Ziya'yı hemen yanı başında oturtmuştu. Avizenin altında ufak bir çember oluşturmuşlardı. Sangwoo dizinin dibindeki sudan bir yudum alıp hafifçe öksürdü ve etraftaki herkese bir göz atıp söze başladı.

"Bugünkü Besmeleye Dair Sualler Münazarası'nı başlatıyorum."

"Hassiktir ordan."

Neyse ki Ziya'nın bu mırıltısı ona kocaman açılmış gözleri ve çatılmış kaşlarıyla susmasını işaret eden Sangwoo dışında kimse tarafından duyulmamıştı. Ve Ziya o anda dudaklarına götürdüğü parmaklarına bakarken cübbesinin altından hafifçe kendini belli eden kırmızı takım elbiseyi aslında çıkarmadığını da fark etmişti. Ancak ondan sonrasına pek dikkat etmemişti. Bir tek Sangwoo "İkinci kısma geçiyoruz." dediğinde başını kaldırmış ve ikinci kısmın da "Besmele, Dua, Secde, Mescit" olduğunu öğrenince tekrar başını önüne eğip bir kenara çekilmişti. Sangwoo aşkla ibadetlerini yapmaya başlamadan önce bir anlığına ona baktı ve sonra da sen bilirsin anlamında omuzlarını silkti.

Akrep yavaş yavaş 12'yle cilveleşmeye başlarken camiide yalnızca ikisi kalmıştı. Ziya yüzünde ibadetlerin verdiği huzurlu bir gülümsemeyle ona doğru yürüyen Sangwoo'ya baktı. Onları dinlerken biraz uykusu gelmişti ancak Sangwoo'nun gülümsemesinin silindiğini görünce silkinip kendine geldi.

"Sangwoo?"

Ancak Sangwoo'nun vücudu çekmemeye başlamıştı. Adam Ziya'nın gözleri önünde karıncalanan televizyon kanalına dönüştü ve birkaç saniye içinde yok oldu. Ziya camiinin bodrumunda bir şeylerin tıkırdadığını hissetti ama vücudundaki tüm sinirleri baştan aşağı ürperten korkusu onu olduğu yere sabitlemişti. Bir süre sonra bodrumun kapısı açılıp kapandı ve yavaş ama sürekli aynı ritimde devam eden ayak sesleri camiinin kapısına doğru yaklaştı. Gelen Sangwoo'ydu. Yüzü dışarıdaki karanlıktan zar zor seçiliyordu. Ziya'nın korkusu yavaş yavaş azalıyordu ama bu sefer onu huzursuz eden başka bir şey vardı. Sangwoo içeri girerken cübbesi kapıya takılıp aralarındaki sessizliği bozan bir hışırtıyla ayaklarının dibine düştü. O kıymetli kırmızı takım elbise tekrar ortadaydı.

Sangwoo'nun avizenin ışığına adım atmasıyla Ziya'nın ciğerlerinde kalan tüm hava sikinden dışarı boşaldı. Avizenin ışığı Sangwoo'nun elindeki bıçağın parlamasına ve Ziya'nın dikkatini oraya yöneltip arkasındaki ipi de fark etmesine sebep olmuştu. Ziya onun bir eline bir gözüne bakmaktan başka bir şey yapamıyordu. Ve önü dönük olduğu için götünü de göremiyordu.

"Yukarı bak Ziya. Görüyor musun? O avizeyi senin için astırmıştım." İpi avizeye asıp sağlam bir düğüm attı. "Neredeyse benim kadar kaslı bir avize."

Sangwoo ipi boynundan geçirirken yapabildiği tek şey yine ve yine izlemekti.

"Daha önce hiç uçağa bindin mi Ziya?"

Cami Halında Yatır Beni, Çatır Çutur Sik Beni (Ziya Selçuk x Sangwoo AU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin