yirminci bölüm

2.5K 274 1.1K
                                    

amk yorum atın

Hwang Hyunjin'in yüzünde karmakarışık bir ifade vardı. Gelen her kimse tahmin ettiğinden ve benim onun evinde olduğumu saklamak istediğinden arka odaları işaret edip gerildiğini düşündüm, bu yüzden bir adımım geri giderken sendeledim. Kim olduğumu çok çabuk unutuyordum, özellikle de yanındayken zaman algısını kaybettiğim insanlarlayken. Sayıları da öyle azdı ki ne zaman aynı şey olsa, üzerinden yıllar geçmişse de unutamıyordum.

Daha sonra bir kaç adım geriye gittiğimde ve çalan telefon sonunda sustuğunda seslice nefes vererek kaşlarını çatarak elleriyle oynadığını gördüm. Bu, aynı değildi. Gelen kişiyi tahmin etmekten ziyade, edememek benim içeride olduğumu saklamak yerine gelen kim ise benim onu görmememi istememesiydi asıl sebebi.

Kapının ardından bir kız hıçkırığı duyuldu ve tanıdık bir erkek sesinin homurdanışı kulaklarımıza çarptı. Hyunjin'in yüzündeki gergin ifade tamamıyla kayboldu ve omuzları çökerken bana dönüp gelmemi işaret etti çenesiyle. Yatak odasının kapısının önündeydim.

"Hangi aptalın fikriydi?" diye homurdanarak açtı kapıyı. Kapının arkasında olduğumdan önce sesleri duydum.

"Sabahın dördüne göre fazla huysuzsun, Hwang Hyunjin." Jisoo ayakkabıları elinde sallana sallana içeri girerken kafamı kapıdan uzatıp Lisa ve Yukhei'nin Jisoo'nun arkasından gözlerini devirdiğini gördüm.

Hyunjin duvara omzunu yaslayıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Sabahın dördünde evimi bastığınız için olabilir mi?"

Lisa, "Biz hep sabahın dördünde evini basıyoruz," diyerek Hyunjin'e cevap verirken beni fark eden ilk kişi oldu. Gözleri hafifçe açıldı ve el salladı. "Jeongin de buradaymış."

Ona hafifçe el sallarken kapının arkasından çıkıyordum ki Jisoo bir anda eğilip masanın altında beri aramaya başladı. "Nerede? Nerede Jeongin?"

Lisa'nın arkasından giren Yukhei, içeri girmeden önce Hyunjin'le aramda gözlerini gezdirdi ve salona geçen Lisa ve Jisoo'yu parmağıyla gösterdi. "Teknik olarak dün, akşamın onundan beri içiyorlar, o yüzden beyin loblarından biri çökmüş olabilir."

Yukhei arkasından kapıyı kapıyı kapatırken Hyunjin mutfağa dönmüştü. "Siz içeri geçin, kahve yapacağım." 

Hyunjin mutfağa ilerlerken Yukhei bana dönmüş, sırıtıyordu. "Selam Jeongin. Seni ikinci görüşümüz ve son olmayacak gibi geliyor."

Hafifçe gülümsedim. Bu çocuk temkinli mi davranıyordu yoksa böyle biri miydi, çözemiyordum. "Arkadaşı olduğumu söylemiştim."

Yukhei mutfak kapısına bir bakış atıp bana bir adım yaklaştı ve ses tonunu alçalttı. "Sana bir şey söyleyeyim mi Jeongin? Hyunjin, biz dışında hiç kimseyi evine arkadaş olarak almaz."

Gergin bir halde ellerimi ceplerime soktum. "Niye?"

"Tüm hikayeyi öğrenene kadar yanında kalırsan anlarsın." Dönüp salona geçeceği bir adımı attığı sırada karışmış aklımın durumunu yansıtmamaya çalışıyordum. Yüzümü biraz eğip kaşlarımı çatmıştım ki Yukhei tekrar dönüp herkesin duyabileceği bir ses seviyesinde, "Ha, bu arada," diye seslendi. "Üzerindekiler yakışmış."

Mutfaktan bir şeyin düşme sesi geldiğinde Yukhei'nin son söyledikleriyle kast etmeye çalıştığı şeyi anlamaya çalışıyordum. Yukhei mutfak kapısına bir bakış atıp gülerek salona geçerken Kkami'nin adını sesleniyordu bu sefer. Kkami onu tanımış gibi üzerine atlarken Yukhei diz çöktü ve köpek yüzünü yalamaya başladı.

Yukhei'nin sözlerinden sonra üzerimdekilerle direkt salona gitmek bir külfet gibi gelmeye başlamıştı, o yüzden dudaklarımı birbirine bastırarak yavaş adımlarla mutfağa yürüdüm. Hyunjin kahve makinasının başındaydı, tezgaha yaslanmıştı ve kollarını göğsünde birleştirmişti. Düşünceli görünüyordu. Beni fark ettiğinde, "Ben de kahve." diye mırıldandım kahve makinasına bir bakış atarak.

bad blonde, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin