ikinci bölüm

2.8K 318 449
                                    

Hangisi daha kötü? Daha başlamadığın yolda yenilgiyi kabullenmek mi yoksa çizgiyi ilk geçen olduğunu herkes biliyorken kilometrelerce geriye sürüklenmek mi? Seçim hakkım olsaydı ilkini seçerdim, belki de bu yüzden ikincisi beni seçti ve bütün oyunu böyle yönetti. Attığım her adım için iki adım geri sürüklendim hayatım boyunca.

İnsanlığa sorulacak bir ton sorum vardır, eminim. Fakat son zamanlarda aklımın kuytu köşelerini eşeleyen bir şeyler vardı ki çoğunluğun vereceği cevap hakkında oldukça şüpheliydim. Olacakları bilsen yine de bir şey değişir miydi? Hayır diyemiyordum.

"Şimdiden sıkıldım." diye homurdanarak kapıyı açan çocuğu kenara itti Seungmin ve içeri daldı. Felix şaşkınca Seungmin'in arkasından bakan çocuğa çenesinden tutup kendine çevirerek öpücük attığında gülerek peşlerinden içeri girdim ve biz birlikte yürürken çocuğun gözlerini devirerek ortalıktan kaybolmasını izledim.

Bugün cumaydı ve ben bu gece olmak istemediğim o partideydim. Sebeplerine gelirsek... Bir, lise sonda takıldığım ve bana tekmeyi basan çocuk da buradaydı veya burada olacaktı. İki, ailem asla böyle yerlere gitmemi desteklemiyordu. Yani bilselerdi desteklemezlerdi sanırım. Bundan onlara bahsetmeyerek yalan söylemiş mi oluyordum? Bunun hakkında düşünmek başımı ağrıtabilirdi.

İçerisi her zamanki gibiydi. Bu partilere sık sık katıldığım söylenemezdi ama neredeyse hep bu evde yapılıyordu ve kokudan tutun yüzlere kadar her şey anı oluyordu.

Seungmin'in peşinden mutfağa girdiğimde masadaki votka şişesini aldı ve ardından dönüp isimlerini hatırlayamadığım kenardaki çocukların yanına yürüdü.  "Yeonjun nerede?" Çocuk kafasıyla ileriyi işaret ettiğinde Seungmin bana dönerek "Bir şeyler içmelisin." diye mırıldanırken boş karton bardağa bir şeyler koyuyordu. Vişne suyu, kola ve vokta. İçmeyi seviyor olsam bile, o bardakta benim bir günde almadığım kadar kalori vardı ve eğer içersem dönüşte bütün yolu yürümek zorunda kalırdım.

"Kalsın," dönüp çocukların işaret ettikleri koltuklara yürürken Felix'in çoktan orada olduğunu fark ettim. Ne ara yanımdan ayrılmıştı hatırlamıyordum. Changbin'in koltuğuna oturmuş elindeki karton bardaktan bir şeyler içiyordu. Masanın etrafındaki koltuklarda tanıdık yüzler gördüğümde bir anlığına kaşlarım çatıldı. Chan telefonla uğraşan Yeonjun ve siyah saçlı çocuk da oradaydı.

Chan beni görünce kaşlarını kaldırıp arkasına yaslandı. Onu umursamadan Yeonjun'un oturduğu koltuğun önünden geçip kenardaki tekli koltuğa bıraktım kendimi, bacaklarımı masaya uzatıp birbirinin üzerine attım. Üzerimde siyah bir kot şort ve askılı beyaz bir tişört vardı. Yeşil kareli bir gömlek de giymiştim ama her seferinde omuzlarımdan düşüyordu yani varlığı be yokluğu birdi.

"Sizin tanıştığınızı bilmiyordum." diye mırıldandım Yeonjun ve Chan'a bir bakış atarak. Yeonjun ben gelince telefonunu elinden bırakmıştı. Siyah saçlı çocuk Chan ve Changbin'in oturduğu koltuğun tepesindeydi ve aşırı ilgisiz duruyordu. Geldiğimi fark ettiğinden bile şüpheliydim. Yine koltuğun arkasında hemen yanında durmuş esmer bir kız vardı ve ona gülüp duruyordu.

"Evet." dedi Yeonjun. "Geçen bizimkiler beni ekince bilardoda tanıştık. İyi çocuk." 

Dalga geçercesine gülerek, "Evet orasını hepimiz biliyoruz," diye mırıldandım. Chan da bana aynı bakışı attı.

bu sırada Seungmin kolundan buraya sürüklediği sarışın çocukla beraber masaya yürüyordu. "Oyun oynayalım..."

"Aynen." dedi Felix ve göz göze geldiğimiz an kafasıyla ileriyi işaret etti. Evin kapısından içeri giren tanıdık yüz, burnundaki gözlük izi yavaş yavaş yok olan kabarık saçlı Lia'dan başkası değildi. Üzerinde bir kot pantolon beyaz bisiklet yaka tişört ve hırka vardı. Selam rahibe.

bad blonde, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin