bomboş bölüm slm
Eskiden sadece kelimeler ve sözlük anlamları vardı. Artık insanlar aynı cephanelikten almıyor kurşunlarını.
Canı acıyınca acıyor demiyor insan, kahkahalar atmak isterken dudaklarının arasında saklıyor neşesini. Sevince seviyorum demiyor, nefret ettiği insanların suratına bakıp gülümsüyor her gün. Sarılmak istiyor, kolları uzanmaz sanıyor. Saçlarının arasına geçirmek istediği parmaklarını boğazına gönderiyor.
Bugünlerde sözcükler de hiçbir şeye yaramıyor.
Kafamın içinde bir yanımın bütün sistemimi kilitlemek istediğini biliyordum, yalnızca tek bir hareket ya da tek bir istek yeterdi de bunun için. Kapıyı çarpıp gitmek, ikisini de doğduğuna pişman etmek, öfkemi her zamanki gibi başkalarından çıkarmak ya da hiçbir şey yapmamak seçeneklerim arasındaydı. Ne yazım ki çok fazla seçeneğim vardı, düşünmek içinse yeterli vaktim yoktu.
Beni buraya getirmek için evime uğradı, kolyemi öğlen göz göze geldiğimizde de verebilirdi. Kolye bahaneydi işte, sadece görmemi istedi.
Hayatımın böyle olmasından nefret ediyordum. Her defasında ilerlediğim yolun kalanı bataklık çıkıyordu sabahına. Gündüz içini göremezdin zaten hiç kimsenin, karanlıkta gizlerdi herkes gerçekliğini, tıpkı benim yaptığım gibi. Belki de bu yüzden yirmi birinci yüzyıl gençliği bu kadar seviyordu geceleri.
Hwang Hyunjin bana ne kadar aptal olduğumu göstermek istemişti bu gece.
Lia'yla yüzleri ayrıldığında kafamı çevirdim. Gördüğüm ilk şey bir çocuğun elindeki viski bardağı olmuştu, kafası ileriye dönüktü ve olanları şaşkınca izliyordu. Bir şey söyleyecek değildi, bu yüzden elindeki bardağı aldım ve buzları dudaklarımla iterek tüm içeceği mideme gönderdim.
Bardağı çocuğun eline tutuşturup Seungmin'e döndüm ve elini omzumdan sertçe çektim. Boş bakışlarım saniyesinde onun gözlerine çevrilmişti. "Bu ufak gösterinin bana karşı kullanılabileceğini zannedecek kadar aptal mısın Seungmin?" Kolumla onu ittirip etrafı net bir şekilde görebileceğim koltuğa Felix'in yanına yöneldim. "Beni hiç tanımamışsın."
Seungmin kaşlarını çatarak bana döndü. Elleri uyuşmuş gibi parmaklarını açıp kapatıyordu sürekli, hala ayakta dikiliyorlardı. "Hadi ya?" İfademi süzdü. "Ciddisin sen."
"Kaç haftadır tanıyorum onu? İki mi?" Geriye yaslanarak bir bacağımı diğerinin üzerine attım. "Herhangi biri."
"Ben cidden çıkıyorsunuz sanmıştım," diye mırıldandı Felix yanımda, bana dönük oturarak pozisyonunu değiştirdi.
"Eee, sıkıcı sohbetleriniz dışında ne yapıyorsunuz burada? Geldim işte."
"Cidden geldin." Seungmin kaşlarını kaldırıp gözlerini açarak düşünceler içerisine kendi koltuğuna geri oturdu. "Yani, Jeongin olarak."
Kaşlarımı çattım. Jeongin olmak.
"Uzun zamandır değişmiş gibiydin ama böyle olmadığını bu gece anlamış olduk," diyerek açıkladı Felix. Ardından önüne döndü ve göz göze geldiği birilerine el salladı.
Dönüp baktığımda Chan ve Yeonjun'u gördüm. Bu tarafa yöneldiler. Birkaç saniye sonra karşımızdaki koltuk boşalmıştı. Yeonjun boş kalan koltuğa otururken Chan masanın kenarından yürüyerek yanıma oturdu. "Az önce ne oldu öyle ya?"
"Jeongin kredi kartınla kendime şunun bir üst modelini alayım diyorum," dedi Yeonjun gülerek elindeki telefonu sallarken. "Zaten ekranını kırmıştım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
bad blonde, hyunin
FanfictionBeni başrolleri yakınlaştırmak için yazılan ikinci karakter, hikayesini dinlemek istemediğin figüran olarak hatırlarsın. Ama herkesin bir hikayesi vardır. Ve ben o sarışınım. Sen ise, bende nefret ediyorsun. Tw!! ED cr:besa